On Sekizinci Bölüm

12.7K 1.1K 955
                                    

Selam!

Bayram sonrasına kadar bölüm sorusuyla karşılaşmamak kaydıyla, işte yeni bölümümüzü atıyorum :)

On yedi ve on sekizinci bölümler; Leyla ve Seha’nın ilişkilerini okuduğumuz, birbirlerine alıştıklarına ve bağların şahit olduğumuz geçiş bölümleri gibiydi. Birazcık on dokuz da öyle olur sanırım. Bundan sonraki bölümlerde de olaylarımız başlıyor :) tamamen olaylara dalmadan önce, biraz bizimkilerin yavukluluğunun tadını çıkaralım bakalım :')

Yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum. Müsait olduğunuzda buluşalım lütfen ;))

Karşınızda:

On Sekizinci Bölüm

Çok yorulduğun saatlerin ardından kendini rahat yastığına, deliksiz bir uykuya bırakmak gibiydi Seha’ya sarılmak. Büyük bir tehlikeden son anda kurtulunca verilen o şükür ve ferahlama dolu soluk gibiydi. Onun upuzun boyunun dibinde durmak, iri bedenine sokulmak, güçlü kuvvetli kolları tarafından sarılıp sarmalanmak, nefesini saçlarının üzerinde hissetmek.. tüm bunlar Leyla için bu dünyada yaşadığı en güzel şeylerden biriydi.

  Bütün gerginliği, siniri, öfkesi, yol boyunca aman vermeyen baş ağrısı... hepsi, her şey gitmişti Seha’ya sarıldığı an. Hayatında ilk defa bir erkeği öpmüş olmanın, gömleğinin üstünden de olsa Seha’nın tenine dokunmuş olmanın heyecanı baskındı bir tek. Onun dışında diğer tüm duyguları, yaşadığı huzur, güneşten bir yorgan olup örtmüştü sanki. Tıpkı geçen gece sarıldıkları zamanki gibi... sırlar yoktu. Geçmiş yoktu. Geleceğin ne olacak kaygısı yoktu. Seha vardı sadece. Göğsünde soluklandığı, durulduğu, kalbinin atışını yüzünde hissettiği dağ vardı.

  Utanmadı. Aklına bile gelmedi o ilk anlarda utanmak. Sadece başını daha fazla yasladı o kalbe, Seha’nın sert göğsünü her geçen saniye biraz daha hızlı döven yüreğe ve sildi günün tüm birikmişini. Ayla'yı, dediklerini...

  Seha kasılmış kalmıştı. Kolları Leyla’yı, bütün sarılışlarında olduğundan daha fazla, daha sıkı kuşatmıştı. Leyla başının üstünde sert bir yutkunuş duydu. Seha ona çok sıkı sarıldığı, ve her geçen saniye biraz daha sıktığı için heyecanı biraz daha arttı, ama korkmadı. Seha’nın yanında korku, aklına en son gelebilecek şeydi.

Seha Kirman bir kez daha yutkundu. Biraz daha sıkı tuttu. Nefesi, artık Leyla’nın saç diplerini yakıyordu.

"Seviyor.." diye mırıldandığında, sesi çatal çatal çıktı. Sustu. Çenesini Leyla’nın başına yasladı. Boğazını temizledikten sonra biraz daha bekledi, ve gerisini getirdi: "seviyor musun? Seviyor musun?"

Zaten biliyordu. Leyla onu sevmese hiç burada, kollarında olur muydu? Seha’ya; onu ömrü hayatında en çok savunmasız bırakan öpücüğü hediye eder miydi her şeyden habersiz? Böyle bir çiçek gibi açar mıydı koynunda? Seha Kirman, Leyla'sının da onu sevdiğini biliyordu çoktan. At üzerinde gördüğü gece karşısına çıkıp da, odaya gelmesini istediği andan beri...

Ama ağzından duymak çok başkaydı işte. Seha gibi görmüş geçirmiş, otuz yılda bin dünyalık iş yaşamış bir adam için bile bu bambaşkaydı. Hiçbir şeyle karşılaştıramıyordu yaşadıklarını. Ne ruhu, ne bedeni.. daha önce böyle bir şeyi tatmamıştı.

Leyla kız.. karısı, karanfili.. Bir elma ağacında gördüğü ilk andan beri aklını, kalbini verdiği.. Sırt çevirse de elinden kurtulamadığı.. Gözünün nuru, ona yaşamak varmış dedirten, yasını düğün eyleyen kız... Seha’ya, ağzıyla diliyle, gönlüyle hür iradesiyle.. seni seviyorum diyordu.

Leyla ile KarabağırlıWhere stories live. Discover now