o n a l t ı n c ı ❥

Start from the beginning
                                    

Barbaros nihayet kahvaltısını bitirdiğinde kalkıp bir aşağı kata indi. Burası depoydu ve çeşitli gereçler vardı. Buradaki alet çantasından bir İngiliz anahtarı aldığında yeniden yukarı çıktı. Anahtarı ne yapacaktı bilmiyorum ama mutfak lavabosunun altına gizlendikten sonra evden çıktı. Onun çıkışı işe kapının hemen yandaki pencereden uzaklaşmasını seyrettim. Bir an için, çok ama çok küçük bir an için onu uğurladığımı düşündüm de dudaklarımda yayılan gülümseye engel olamadım bu yüzden. Şimdi dursa ve arkasını dönüp bana el sallasa. Ben de ona sallasam.

Kendi kendime beklemeye devam ederken durdu. Doğru görüp görmediğimi anlamak için gözlerimi ovaladım ve daha dikkatli baktım ama doğruydu. Durup arkasına bakmıştı.

"Baktı. Yeminle baktı. İnanamıyorum. Gerçekten bakıyor. Hâlâ daha bakıyor!"

Beni göremezdi ancak ben yine de el salladım hevesle. Çok mutlu olmuştum nedense. İlk defa bir duam pat diye kabul olunmuştu. Barbaros el sallamamdan sonra bir süre daha durup sonra yeniden yola koyuldu.

"Güle güle git Barbaros! Eve erken gel!"

Kendi kendime kıkırdarken bunu söylemeyi nasıl akıl ettiğimi düşündüm. Belki pembe dizilerde falan vardır ancak öyle çok televizyon da seyretmem ki. Kitaplarda da yazmaz. Eh yaşamadığıma da göre?

Sanki çok derinlerimde böyle bir şeye kurumuş bir saatmişim gibi birden dışarı çıkan bu sözler beni hem mutlu etmiş hem de tuhaf hissettirmişti. Ben evi ne bilirim ki erken gelmeyi bileyim?

"Aman her neyse. İçimde kalacağıma dışımda kalsın. Söyledim gitti."

Barbaros gözden kaybolduğunda ben de pencereden ayrıldım. Bir şeyler yiyip Tan'ın şirketine iş başvurusu için gidecektim. Öyle bir şirkette getir götür işi dışında başka bir konum bulamazdım ancak ne iş yaptığım o kadar da önemli değildi. Önemli olan Tan'ı daha yakından tanıyıp oradan Beyza'ya geçmekti.

🌃

Aradan geçen iki saat sonunda elimdeki iş başvuru belgesi ile düzenlenen seminerin olduğu salona girmiştim. Geçici çalışanlar için düzenlenen bir seminerdi ve neredeyse her hafta çalışan alımı yapıyorlardı. Şirket o kadar büyüktü ki istihdam her an için yetersiz kalıyor olmalıydı.

Bana gösterilen yere oturup önümdeki kağıda baktım.

Hayat Çampınar. On dokuz yaşında. İş geçmişi yok. Cv boş. Boy 1.60. Kilo kırk küsür. En iyi özelliği dayanaklılık.

Eminim diğer başvuru yapanların dosyaları daha doludur. İnsanlar benim gibi merakı için değil gerçekten çalışmak için geliyorlar sonuçta. Peki ya onlardan birinin yerini aldığım için kötü hissediyor muyum? Elbette hayır. Burada yirmi kişi kadar varız ve hepsi neredeyse kendinden emin, para dışında çok da bir beklentisi olmayan insanlar. Evlerinde bekleyen anne babaları, eşleri çocukları varken benimle kıyas bile edilemezler. Nadiren de olsa kendini belli eden vicdanımı bastırıp yeniden önüme döndüğümde içeri bir görevli girdi. Şirket çalışanlarının hepsi yakasında geometrik şekle benzer bir rozet takıyordu. Kadınlar ve erkekler için kıyafet serbest olsa da erkekler genelde takım elbise giyiyorlardı.

"Hoş geldiniz arkadaşlar. Lütfen daha önce adli sicil kaydı olan el kaldırsın."

Adli sicil kaydım olacak kadar ileri gitmemiştim. Ancak olan birkaç el kaldırınca benden daha kötü olup olmadıklarını düşündüm. En paspal ve boşvermiş benimdir diye düşünüyordum oysaki.

HAYATTA KALMA SANATIWhere stories live. Discover now