Ne hikmettir ki, tüm sancılarına rağmen kader bir kez daha yollarını kesiştirmişti. Şimdi biri nefretinin ardına sığınıp araya sınırlar çizmeye çalışıyor, diğeri o sınırı geçmenin yollarını arıyordu. Hangisinin galip geleceğini ise zaman gösterecekti.

❣️

Alya sorgu odasında beklerken öfkeden delirmek üzereydi. Sorguya getirirken adamı ellerinden kaçırmak da ne demekti? Bunun hesabını elbette o beceriksiz komisere soracaktı. Önceliği şu sorguyu kazasız belasız atlatmaktı.

Kapı çaldığında belinde duran ellerini indirdi. Kaşları çatıktı ve yüz hatları gergindi. Komiser Esat başını kapıdan içeri uzatıp " gelebilir miyim savcım?" Diye sordu. Alya sinirine güçlükle hakim oldu. " Şahıs nerede komiser?" Diye sertçe çıkıştı. " Esat onun bu hallerine alışıktı. Yine de her defasında tedirgin olmaktan kendini alamıyordu. Bunca yıl geçmişti bu buzlar kraliçesinin yumuşak yanını bir türlü keşfedememişti. " Arkadaşlar birazdan getiriyor savcım" dedi. Alya dakikalardır üzerinden atamadığı o sinirle " iyi" diye gürleyerek yerine geçti. Esat komiser karşısında ezilip büzülüyordu, farkındaydı. Ama onun işe yaramaz özürlerini dinlemeye niyeti yoktu. " Boşu boşuna karşımda kıvranıp durma komiser. Bu yaptığınız hatanın bir özrü yok. Dua edin ki şüpheli tekrar elimizde. Aksi olsaydı elimden çekeceğiniz vardı. Şimdi git söyle o beceriksiz ekibine beş dakika içinde şüpheli şahsı karşımda istiyorum, biraz acele etsinler. " Esat komiser kapıya yöneldiği esnada arkasından alayvari bir tonla konuşmaya devam etti.

"Mümkünse bu defa elinizden kaçırmamaya çalışın"

Esat mahçup bir hâlde başını eğdi ve " merak etmeyin savcım, bizzat ilgileneceğim" diyerek sorgu odasından uzaklaştı. Alya izlendiğinden habersiz, sıkkın bir şekilde bekliyordu. Başını ellerinin arasına alıp alnına ovuşturdu. Günlerdir bu olay üzerinde çalışıyordu ve bulabildiği tek ipcucunu da bu beceriksiz adamlar yüzünden az kalsın elinden kaçırıyordu. Şüpheli yakalanmamış olsaydı başsavcıya nasıl hesap verirdi. Sıkıntı ile soluklandı. Çantasından çıkardığı sudan bir yudum aldı ve saatini kontrol ederek, sabırsızca söylendi.

Çok geçmeden kapı tekrar çalındı ve bu defa görmeyi beklediği kişi iki resmi memur eşliğinde odaya sokuldu. Şüpheli şahıs karşısına oturduğunda, barodan tarafına tahsis edilen avukat da gelip yanındaki yerini aldı.

Tam sorguya başlayacağı sırada kapı bir kez daha çaldı. Resmi giyimli bir memur böldüğü için özür dileyerek " sakıncası yoksa komutan bey de sorguya katılmak istiyor " dedi. Alya komutan lafzını duyar duymaz duruşunu dikleştirdi. İşte bu gerçekten sürpriz olmuştu. İlk karşılaşmalarının üzerinden günler geçmişti ve onu o günden sonra bir daha hiç görmemişti. Aslında buraya kadar gelmiş olmasını ve sorguya katılmak istemesini garipsemiyordu. Çünkü karşısında ki adam onların da uzun süredir peşinde oldukları bir örgütün mensubuydu. Yalnızca hazırlıksız yakalanmıştı. Tam da şuan, bu kadar gergin ve yorgunken onu görmeyi beklemiyordu.

Sesi titreyerek " Ta- tabi, katılabilir " karşılığını verdi. Daha şimdiden eli ayağı birbirine dolanmıştı. Onun yanında bu sorguyu nasıl gerçekleştireceğini bilmiyordu.

Kapı açıldığında gözü istemsiz bir şekilde oraya kaydı. Onu ilk gördüğünde olduğu gibi üzerine çok yakışan askeri üniforması ile kapıda belirdi. Kalbi gürültü ile göğsüne çarptı. Ve Arda gelip yanındaki boş sandalyeye oturduğunda o çarpıntı kontrol edilemez bir hâl aldı. Bir an nefes alamadığını hissetti. Ona hem bu kadar yakın olup hem de herkesten daha uzak olmak canını yakıyordu. Toparlanmak için çaktırmadan derin bir nefes aldı ve dikkatini karşısında oturan suçluya çevirdi.

Adam gayet laubali bir şekilde oturuyordu. Alya onu üstten bir tavırla süzdü. Bu tarz insanlardan nefret ediyordu. Yine de profesyonelliği elden bırakmadı. Ama adam tüm sorularına pişkin cevaplar vererek sinirini haddinden fazla bozmayı başardı. Elinde kuru bir şüpheden başka bir şey olmadığı için daha fazla üsteleyemedi. Onu sıkıştırabileceği kadar sıkıştırmıştı. Ama adam ya profesyonel bir yalancıydı ya da gerçekten masumdu. Alya onunla konuştuğu süre boyunca bakışlarını yüzünden bir an olsun çekmedi. Adamın her mimiğine, ağzından çıkan her sözcüğe dikkat kesilmişti. Evet onu suçlamaya yetecek bir delili yoktu ama onda hoşuna gitmeyen bir şeyler vardı.

Şahıs mecburen adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Alya, komiser Esat ve Arda ile odada baş başa kaldığında " ne düşünüyorsunuz?" diye sordu. Esat henüz ağzını açamadan Arda'nın gür sesi odaya doldu.

" Yalan söylüyor"

Alya ona yandan bir bakış atıp " bende öyle düşünüyorum" dedi. Komiser Esat 'da benzer cümleler kurduğunda ne yapabilecekleri üzerine bir süre kafa yordular. Sonunda ortak bir karara vardıklarında Arda gitmek üzere ayaklandı. Alya bir anlık heyecanla düşünmeden atıldı ve " komiser bize biraz müsaade eder misin? " Dedi. Esat kısa bir an şaşırdı ama hemen akabinde başını onaylar biçimde sallayarak odayı terk etti. Ayakta oldukları için tutunma ihtiyacı ile önündeki masaya yaslandı. Düşünmeden hareket ettiği için ne diyeceğini bilemiyordu. Bunca yıl sonra, yaşanan onca şeyden sonra ne denilirdi ki...

Sessizlik uzayınca bir şey söylemesi gerektiği için boğazını hafifçe temizleyerek konuşmaya başladı.

İlk sorusu " Nasılsın?" Olmuştu. Arda kaşları çatık bir halde ama dudağında alayvari bir tebessümle ona döndü.

" Bunu gerçekten soruyor musun?" Sesi, karlı bir yamaçtan aşağı kopup parçalara ayrılmış buz parçası gibiydi. Alya içinin üşüdüğünü hissetti. " Be-ben..." Diye kekeledi ama devamını getiremedi. Konuşmak yeterince zor değilmiş gibi bir de onun bu sert duruşu her şeyi daha da zorlaştırıyordu.

Arda " sanırım konuşma bitti savcı hanım. Size kolay gelsin," diyerek kapıya yöneldi. Ancak işittiği hitap elinin kapı kolunda donup kalmasına sebep oldu.

" Heja...!"

Hiddetle arkasına döndü. Öfke saçan bakışlarını ona çevirdi ve parmağını havada sallayarak " sakın!" dedi uyarır biçimde " sakın bir daha bana böyle hitap etme!"

Alya'nın gözleri eski günlerin hasreti ile dolup taştı. Heja Kürtçe 'de değerli, kıymetli anlamına gelirdi. Alya ona hep böyle seslenirdi. Arda bu kelimeyi ondan ilk duyduğunda ona küfrettiğini düşünmüştü ve bu düşüncesi Alya 'yı dakikalar boyu güldürmüştü. Ona kelimenin Türkçe karşılığını söylediğinde ise, Arda öyle mutlu olmuştu ki, tıpkı küçük bir çocuk gibi gün boyu ondan bu kelimeyi tekrar etmesini istemişti. Ardından ona kendisine hitap edebileceği benzer bir kelime öğretmesini istemişti. Alya o vakit utana sıkıla ona hemen hemen aynı anlama gelen ' Delal ' kelimesini öğretmişti. Delal; sevgili, değerli demekti. Arda bu iki kelimeyi de çok ama çok sevmişti. O günden sonra baş başa oldukları her an bu iki kelime dudaklarına pelesenk olmuştu.

"Özür dilerim"

Sessiz geçen dakikaların sonunda fısıltıya benzer bir sesle ancak bu iki kelimeyi telaffuz edebildi. Öfkesini anlıyor ve hak veriyordu ama yine de ona karşı bu derece sert olmasını beklemiyordu. Onu ve eski günlerini hiç mi özlememişti. Alya onun hasretinden nefes bile alamıyordu.

" Özür mü dilersin?" Dedi genç komutan alaylı bir öfkeyle.

" Senin yaptığın şey öyle kuru bir özürle telafi olabilecek kadar basit değil savcı hanım. Sen...! Sen bize ne yaptığının farkında değilsin öyle değil mi? " Öfke ile soluklandı. " Ne var biliyor musun? Söyleyeceğin hiçbir şey şu saatten sonra umrumda değil. Burada durup seninle eski defterlerin hesabını görecek de değilim. Ama bir şeyi iyice anlamanı isterim. Artık ne ben senin Heja'nım. Ne de sen benim Delal 'imsin. Bir vakitler bu topraklarda yaşayan, aşkları dillere destan bir Kürt kızı ve şehirli bir oğlan çocuğu vardı. Bu sıfatlar onlarla birlikte tarih oldu. Sen onları öldürdün ben de üzerlerini sıkıca örttüm. Ve bitti. Hepsi bu kadar"

Kapıyı sert bir şekilde çarpıp çıktı ve genç kızı yıllar önce olduğu gibi gözü yaşlı bir şekilde ardında bıraktı.

KÜRT KIZI (DÜŞ SERİSİ 3)Where stories live. Discover now