Romancı

42 12 5
                                    

Aziz'den

   Uyandığında, karanlıktı.

  Hoş, Aziz için karanlığa uyanmak, yeni bir şey değildi. Küçük, üflese tepesine yıkılacak gibi duran odasının içinde dört dönen sessizlik, adeta duvarlardan yansıyor, ürpertici bir soğukluk bırakıyordu ensesine.

   Dirsekleri üzerinde doğruldu, nadiren yatmaya fırsat bulduğu yatağındaki son saniyelerine odaklandı. Bu evin içindeki diğer her şey gibi, yattığı yatak da rahatlıktan çok uzak geliyordu. Ciğerlerinin izin verdiği müddetçe derin bir nefes aldı, yattığı yerden doğrulup bakışlarını karanlığın gizlediği odasında gezdirdi.

  Uyumadan hemen önce, sabahın ışıklarını engellememesi adına hafifçe aralık bıraktığı perdeye uzandı eli. Gökyüzünün zifiri karanlığı, pek de işe yarıyor gibi durmuyordu. Üzerinden kayıp düşen battaniye, artık çıplak göğsüne değen soğuk havayı engelleyemezken, bedeni hafifçe titredi. Elleriyle yoklayarak yatağının yanında duran sehpanın üstündeki gaz lambasını buldu güç bela.

  Gözlerinin karanlığa alışması kolaydı elbet, lâkin Aziz yine de küçük bir aydınlık görebilmek adına çırpınıyordu. Zorlukla, biraz da kendini yakarak, elleri arasındaki lambanın çevresini aydınlatmasını izledi. Alçak yataktan sarkıttığı çıplak ayakları sonunda soğuk zeminle buluştuğunda vücuduna yayılan ürpertiyi bu defa görmezden geldi.

  Gaz lambasının loş ışığı altında, görmekten pek de haz etmediği odası şimdi iyiden iyiye görünür hale gelmişti. Gölgeler arasında silüetler oluşturan tek tük mobilyalara baktı. Kendisine ait olmayan bu ev, bu eşyalar arasında bildiği, inandığı tek şey için savaş veriyordu yıllardır. Kendisine, yalnız kendilerine ait olan bu memleket için.

  Eski, neredeyse parçalanmış halının üstünde dans eden tozlara dikti yeşillerini bir müddet. Biraz daha bu odada durursa, basık havadan ve üstüne doğru gelen solgun duvarlardan bayılacaktı.

  Adımlarını, tamamen kapatmayı bir türlü beceremediği ağır muşamba kapıya doğru ilerletti. Yalnızca bir yatak odası ve salondan ibaret olan bu ev, nedensizce sonu gelmeyen karanlık bir hapishane gibi geldi gözüne. Ahşap zeminin gıcırtısı, her adımında eski bir dost edası ile eşlik ediyordu kendisine.

   Salona açılan kapı, henüz kendisi açmadan esen soğuk rüzgâr tarafından sertçe açıldığında, anlık bir irkilmeyle bir iki adım geriledi. Sanki ucuz bir korku filmindeydi.

   Aklında süzülüp duran fuzuli fikirleri bir kenara attı. Odasından daha da küçük salonuna doğru ilerledi. Duvarlarda asılı duran, yıpranmış resimler, tozlu çerçevelerce korunuyor, sanki geçen zamanın yorgun izlerini taşıyordu. Salonda yanan, geceden söndürmeyi unuttuğu tek bir lamba, zayıf ışığı ile etrafı güç bela aydınlatıyordu.

  Genç adam, kendisini eski, yavaştan çürümeye başlamış koltuğun üzerine bıraktı bir külçe gibi. Kemikli elleri, koltuğun üzerindeki örtünün yılların eskitmediği desenleri üzerinde gezindi.

   Aziz, hazırlanmak için geciktiğinin farkındaydı ancak, bir an önce bir daha görmemek üzere çekip gitmek istediği bu evden çıkmak, şimdi zor bir ödev gibi geliyordu. Üstelik dışarı çıkmaktansa, köşesine çekilip yazmayı, durmadan yazmayı tercih ederdi. Halbuki teğmen Tahsin denilen genç adam, henüz geçen akşam yazdığı mektupta, binbaşı'nın kendisini bu sabah 9'da karargahta bekliyor olacağını yazmıştı.

   Binbaşı kim, bir fikri yoktu. Merak da etmiyordu açıkçası. Aziz için isimler, manasını yitireli uzun bir vakit olmuştu. O, davasının ardında duran herkese aynı hassasiyetle yaklaşıyordu şimdi. Henüz yüzünü dahi görmediği teğmen'e güveni de bundandı.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Apr 28 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Romancı °bxb°Where stories live. Discover now