BÖLÜM-1

40 14 32
                                    


Aslında benim için çekici olan şey zekaydı. Ama bu çocukta zekanın tek bir kırıntısını bile göremiyordum. Notları berbattı. Ciddi anlamda berbat. Kabul edelim ben de bir Einstein değildim ama yine de zeka beni etkiliyordu işte. İlgimi çeken şey benimle aynı kitapları okumasıydı. İlk başta fark etmemiştim ama kitap saatlerinde hep aynı kitapları çantamızdan çıkarıyorduk. Bu nasıl mümkün olabilirdi? Gidip konuştuğumu düşünmeyin. Sadece uzaktan sessizce izliyordum.

"Ondan hoşlanıyorum. Sence de yakışıklı değil mi?" Millie gözleri ışıldayarak hoşlandığımı yeni yeni kabul etmeye başladığım çocuğu gösteriyordu. Ah mükemmel...

"Bilmem bence ortalama biri. Leonard ondan daha yakışıklı. Yüz bakımından yani." ikimizde gözlerimizi yavaşça Leonard'a çevirdik. Ela gözlerini çevreleyen siyah uzun kirpiklerini kemikli yüzü tamamlıyordu ve dudakları da oldukça dolgundu. Gayet yakışıklı bir yüze sahipti ancak maalesef zekâsı yüzünden sınıfta kalıyordu.

"Ama aptal... Tek bildiği basketbol oynamak." dedim kıkırdayarak. Millie gözlerini devirdi. Yine her zaman duyduğum lafları sıralayacaktı.

"Zekaya bu kadar önem vermeni anlayamıyorum. Gelecekteki yakışıklı ve güzel çocuklarına yatırım yapacaksın."

"Aptal ama güzel bir surat neye yarar?" dedim tek kaşımı kaldırarak. Mangolu içeceğimi dudaklarıma götürdüm.

Okulun bizim için ayrılmış ortak salonundaki duvara bitişik bar masalarından birinde oturuyorduk. Yüksek tavanlardan inen boyuna camlar içeriyi oldukça aydınlık gösteriyordu. Her köşeye konumlandırılmış yemyeşil yapraklı çiçekler ortama yumuşaklık kazandırıyordu. Beyaz yumuşacık koltuklar benim favorimdi. Bunlardan yatak odalarında yoktu maalesef. O yüzden fırsat buldukça kendimi bu koltuklara atıyordum. Bizim tam arkamızda, salonun diğer köşesinde ise Leonard, kitap takipçim Aryan ve diğerleri oturuyorlardı. Aryan'ın elinin altında benim de yanımda duran kitap vardı. 'Ölüm Çığlığı'. Millie zekayı önemsemediğinden bahsederken Aryan'ın yüzünü inceliyordum. Meleklere bile fazla gelen beyaz bir teni vardı. Açık kahve gözleri kahverengi kirpiklerinin altından gülümsüyordu. Hafif kıvırcık saçları dağınık bir şekilde kafasını çevreliyor ve hareket ettiğinde minik minik sallanıyordu. Yüzü için fazla kemikli diyemeyeceğim ancak biraz şekilliydi. Leonard'a göre daha kalıplıydı. Leonard daha çok ince uzun ve atletik görünüyordu. Aryan ise daha uzundu ama kalıplı olduğundan otururken Leonard'dan kısa gibi görünüyordu.

Kafama yediğim fiskeyle gözlerimi Millie'ye çevirdim.

"Kime bakıp duruyorsun sen?"

"Hiç kimseye!" dedim panikle. Kesin beni soru yağmuruna tutacaktı. Kahretsin!

"Giselle, hadi bahçeye çıkalım!" Eva bir anda arkamdan gelip bana sarılınca daha fazla soru duymadan onu onayladım.

"Sonra görüşürüz Millie!" diyerek Eva'nın koluna girdim. Salondan çıkarken Aryan'ın yanından geçmemiz gerekiyordu. İtiraf etmeliyim kalbimde tatlı bir sıkışma yaşadım. Bilerek kitabı kendimden biraz uzakta tuttum. Ve işte bu! Yayvanca oturduğu sandalyede arkadaşlarıyla konuşup gülüşüyordu. Gözü elimdeki kitaba kaydı yavaşça ardından yüzüme doğru bakışlarını çevirdi. Şimşek hızından daha hızlı başımı önüme döndürmüş olmalıyım ki bir anda boynuma bir kramp girdi. Tam yanlarından geçerken! Acıyla olduğum yerde dondum kaldım ve başım yana eğikken cıyaklamaya başladım.

"Eva Eva Eva! Sanırım boynumu kırmayı şu an başardım!" Eva'nın sakinlik kraliçesi olduğunu söylemiş miydim?

"Tamam sakin ol ovalayacağım. Yumuşayacak." diyerek elini boynuma götürdü. Bağırdığım için hemen yanımızda bulunan grup bize dönmüştü. Ve bunu hissetmem suratıma vücudumdaki bütün kanın hücum etmesine, kızarmama ve daha çok kızarmama sebep oluyordu. Güldükleri konuyu yarıda bırakıp bize bakmaya başlamışlardı. Cason'ın sesini duyduğumda hepsinin pür dikkat burayı seyrettiğine daha da emin oldum.

MELEZLERWhere stories live. Discover now