Would you like to try my new recipe?

24 5 4
                                    

Huzur kelimesini duyduğunuzda aklınızda ne belirir? Ya da huzuru bir kokuya benzetseniz neyin kokusuna benzetirdiniz? Peki ya size her daim huzur veren o mekân neresidir?

İşte tüm bu soruların cevabı Min Yoongi için küçük kitap kafesinde saklıydı. Bir mayıs sabahı, henüz güneş yükselmeye başlamamışken, havada baharın tatlı kokusu dolaşıyorken 30'lu yaşlarına daha yeni adım atmış genç adam minik kafesinin kapısını açtı ve huzurun tam da burası olduğunu düşündü bir kere daha. Adımlarını kitap kokulu dükkâna attıktan sonra önce sarı ışıklarla aydınlattı içeriyi. Sonra minik çırağı uyanıp gelene kadar yapması gereken ufak tefek işleri yapmaya koyuldu. Bugün içinin önceki günlere kıyasla daha bir kıpır kıpır olduğunu hissetti. Geçenlerde onlarca deneme sonucu nihayet tatmin olduğu bir tarifini bugün menüsüne ekleyecekti. Evet, bu genç adamın hayatında onun kalbini pırpır ettirecek en önemli şeylerden birisiydi. Ne olmuş hayatı biraz sıkıcıysa yani?

Öncelikle ortalığı biraz derleyip topladı, masaları yerleştirme ve kitapların tozunu alma işini çırağına bırakırken hızlıca mutfağa ilerledi. Önceliği dükkânını kitap kokusuna yakışır bir turta kokusuyla doldurmaktı. Hamura girişmeden önce kahve makinesini çalıştırmayı da unutmadı. Elleri una ve dükkânı kadar küçük mutfağı pişen tazecik meyvelerin kokusuna bulanırken bir kez daha zihnini bu mutluluğa teslim etti. Çeşit çeşit tatlının ve pastanın arasında kendisini kaybetmişken güneşin çoktan yükseldiğini de küçük dükkânın açılan kapısını da fark etmedi. O sebeple ki çırağının iri bedenini ve bu bedene zıt tatlılıktaki yüzünü direkt karşısında görünce korkuyla yerinde sıçradı. İrkilişi o kadar çizgi karaktervariydi ki çırağı kahkahalarını tutamadı.

"Yah hyung, o kadar da korkutucu değilim" dedi gülüşleri arasında zorlukla. Yoongi gözlerini devirip küçüğün gülüşü onu mutlu etmiyormuş gibi davrandı.

"Ya jungkook-ah! Bu kadar saat gelmeyince bugün yine işten kaytarıp Tae ve Jimin'le kayıplara karıştın sandım beklemiyordum gelmeni" dedi konuyu hızlıca değiştirerek. Yoksa küçüğünün dilinden tüm gün kurtulamazdı Yoongi, artık alışmıştı biliyordu. Jungkook omuz silkip "bugün önemli dersleri varmış ekemezlermişmiş. Hah! Benim de önemli bir işim var ama onlar ne zaman isteseler ekiyorum hyung. Bana da haksızlık değil mi?" dedi dövmeli kolunu tezgâha yaslayıp hayıflanarak. Yoongi ellerini lavaboda yıkarken bi yandan da gülümsedi. Hemen arka tarafa gidip toz bezini eline alıp çırağının yanına geri döndü. Bezi eline sıkıştırırken "Belki de onları örnek alıp en azından yoğun günlerimizde işi ekmemeye çalışırsın ha jungkook-ah?" dedi sonra da çocuğu omuzlarından tutup ters çevirdi ve poposuna hafif bir şaplak atıp masalara yönlendirdi. Jungkook'un söylene söylene masaları yerleştirmeye başladığını gördüğünde Yoongi de yüzüne bi gülümseme yerleştirip fırındaki turtalarına geri döndü.

Saat on sularına geldiğinde kafe çoktan müşteri ağırlamaya hazır hale gelmişti. Biraz sonra ise Black Cat Kafe'nin hiç şaşmayan müşterisi kapıda belirdi. Choi Jae Hyung 60'larının sonlarında emekli bir adamdı. Daima kucağında taşıdığı minik bir poodlesi vardı ve hiç aksatmadan her gün aynı şeyleri ısmarlar, aynı masada oturur, aynı kitabı okur ve daha sonra giderdi. Birkaç kelimeden fazla konuşmayan yaşlı adamın hayatta çok fazla şey yaşadığını düşünürdü Yoongi. Çok şey yaşayan insanların az konuştuğu kendince kanıtlanmış bir gerçekti çünkü.

Yoongi yaşlı adamı mesafeli ama sıcak bir samimiyetle karşılamış, çoktan hazırlamış olduğu siparişini yaşlı adamı bekletmeden hemen masasına getirmişti. Karşılığında poodleı sevme izni kazanmak da gününü olduğundan da güzel hale getirmişti. Bu minik ufaklık ona memleketindeki köpeğini hatırlattığı için onu bir ayrı seviyordu.

Yaşlı adamın ardından şaşmayan müşteri rutini yine devam etti. Mahalledeki birkaç öğrenci, işe gitmek için yola koyulmuş birkaç komşu minik kafeye uğrayıp durdu. Doğrusu sabahları Yoongi için biraz sıkıcıydı. Genç adam kafesinin yeni insanlarla dolup taşmasını istiyor, taptaze tatlılarının yeni insanların üzerindeki etkisine şahit olmak istiyordu. Alıştığı yüzleri de elbette ki seviyordu ancak uzun zamandır yeni bir yüzün güzel tatlıları sayesinde aydınlandığına şahit olmamıştı. Umarım bugün birilerinin yolu minik kafeme düşer diye içinden sessizce bir dilekte bulundu.

Öğlene doğru azalan müşterileriyle birlikte Yoongi servisi Jungkook'a devredip mutfağa geçti ve günler önce nihayetlendirdiği tarifini yapmaya koyuldu. Bir çeşit kruvasandı bu aslında ancak iç dolgusunu kendi elleriyle geliştirmişti. Biricik Seokjin hyungunun kendi elleriyle yetiştirdiği bazı meyveleri kullanmıştı ki bu taptaze bir tat ortaya çıkarmıştı. Tatlı ama insanı yormayan iç dolguyu biraz önce fırından çıkardığı ve hafif ılımış kruvasanların içine sıktıktan sonra espresso aromalı erimiş çikolataya batırdı.

Ortaya çıkan sonuçtan o kadar tatmin olmuştu ki kendi kendisine kocaman sırıtmasını engelleyemedi. Servis tabağına aldığı kruvasanlarıyla dış tezgâha yürürken Jungkook'un son müşteriyi uğurladığını gördü. Gencin öğle tatiline çıkabileceğini söyleyip onu yolladıktan sonra nihayet kendisine bir bardak kahve koyup kafesine yansıyan bahar güneşinin tadını çıkardı.

Kafesinin sakinliğinin ve bahar güneşinin tadını çıkardığı esnada kafesinin kapısı hızlıca –hatta neredeyse biraz kırarcasına- açılınca oturduğu yerde hafifçe irkildi genç adam. Daha ne olduğunu idrak edememişken kafesine hışımla dalan genç adam "Çok üzgünüm ancak tuvaletinizi kullanabilir miyim" dedi kıpkırmızı kesilmiş bir suratla. Boyu neredeyse küçük kafesinin kapısı kadardı, bir eli çantalarla doluydu ve yüzü gerçekten zor durumda olduğunu haykırıyordu. Yoongi gülmemek için dudaklarını birbirine bastırırken hızla kafasını sallayıp eliyle adama tuvaletin yerini gösterdi ve çantalarını bir köşeye bırakabileceğini söyledi. Adam içeri girdiği hızda gösterilen yere yürürken Yoongi artık gülüşünü saklayamamıştı. Elbette ki çok insani bir durumdu ama koca boyuyla ancak neredeyse beş yaşındaki bir oğlan çocuğunun telaşıyla söylediği sözler genç adama komik gelmişti işte. Yine de kendisini frenleyip yüzündeki otuz iki diş gülümsemeyi biraz küçültmeyi başardı ve kalkıp kahve makinesinin başına geçti.

Birkaç dakikanın ardından uzun boylu genç yüzünde mahcup bir tebessümle tezgaha yaklaştı. Yoongi ancak o zaman adamın her iki yanağında da gamze olduğunu fark etti. Gülünce daha da çok oğlan çocuğuna benziyor diye geçirdi içinden. Güzel bir gülümsemeydi. Yoonginin içinde bir şeyler pişirme isteği uyandıran bir gülümse...

"Gerçekten çok üzgünüm. Benim için oldukça yoğun ve yıpratıcı bir gün oluyor ve kafenize neredeyse kırarcasına girdiğim için çok mahcubum" dedi gözleri tezgahın desenleri üzerinde dolaşırken. Yoongi tekrardan gülümsedi.

"Kafem zor bir günde önünüze çıktığı için ve size yardım edebildiğim için mutluyum" dedi samimiyetle. Daha sonra ise gencin önüne bir bardak kahve koydu. Müesseseden diye de ekledi kısık bir sesle. Gamzeli genç gülümsedi ancak o anda onu daha da utandıracak bir şey oldu. Ne yazık ki en son öğünü önceki gün öğlen saatlerinde olan genç adamın midesi guruldadı. Sessiz olan kafede mide gurultusu oldukça şiddetle duyuldu. Yoongi bu sefer kısık gülüşünü tutamadı ve gamzeli adamın bakışlarının kendisine dönmesini sağlayacak kadar sesli güldü. Ancak bunu telafi etmek için hızlıca utançtan yanakları kıpkırmızı kesilmiş gamzeli adamın önüne temiz bir tabak koydu. İçerisine kendi favorisi olan birkaç parçayı koyarken bakışlarını kendisini dikkatle izleyen adama kaldırıp gülümsedi ve elindeki çikolataya batırılmış kruvasanı göstererek ekledi

"Yeni tarifimi de denemek ister misiniz?"

The Black Cat Book Cafe | namgiWhere stories live. Discover now