-3-

24 10 5
                                    


Üçüncü Bölüm

Boğazımızı yakan soğuk havayı hissettiğimizde içimiz ürperir. Fakat ciğerimizi yakan sıcak dumanı zevkle karşılarız. İnsanın ikiyüzlülüğü buradan belliydi. Bilincini zorlayan, onu konfor alanından çıkaran ne varsa hepsinden nefret eden; ancak zayıf nefsini besleyerek daha da büyümesini ve yalnızca egoyla, haz duygusuyla hareket ederek tüm varoluşa hükmedebilecek kadar büyük olan potansiyelini basite indirgeyen her şeyi kucaklayacak kadar ikiyüzlü ve sıradan bir mahlukattı insan. Aydınlık bir odanın siyaha bulanmış duvarları gibiydik. Diğer bir deyişle, masum olan bir çocuğun bedenindeki pislikle kaplanmış çamurduk.

Sıla'nın gözleri, toz içinde kalan pencereden dışarıyı izliyordu. Neşe içinde koşturan çocuklar, rüzgârın etkisiyle bir o yana bir bu yana savrulan ağaçlar ve etrafta dolaşan kediler kusursuz bir sabahı resmediyordu. Fakat Sıla bunu düşünemeyecek kadar kötü bir ruh hâlindeydi. Serdar'ı, oyunu ve gelecekte onları nelerin beklediğini düşünüyordu. Yorgun bakan gözlerini kapattı, elini koyu yeşil kanepenin üstüne koydu. Düşünmekten zihni yorulmuştu ve ne kadar düşünse de bir işe yaramıyordu. O yine oyunun saçmalığını düşünüp kendine kızıyor, aynı zamanda Serdar'a ne yapacağını da bulamıyordu. İçinden çıkamadığı bir çelişkinin içindeydi. İçini yakan nefesi dışarı saldı ve gözlerini açtı. Karşısında annesi duruyordu. Yorgun bakışlarını ondan kaçırarak dışarı bakmaya devam etti. Serdar'la aramızda geçen şeyleri bilmemeli. Yoksa benim daha küçük yaşlarda ne kadar cani bir insan olduğumu düşünüp benden tiksinebilir. Eğer olanları öğrendiğinde benden tiksinirse bir şey diyemezdim. Çünkü işler çığırından çıktığı andan beri ben de kendimden tiksiniyordum. Düşüncelerim, yaşayışım, arkadaşlıklarım... Her şeyim kirliydi.

Sıla hayatındaki kirlilikleri düşünürken annesinden,

"Kahvaltı yapmayacak mısın?" sorusu geldi. Sıla, annesinin kısa ve öz sorusu üzerine oturduğu yerden kalkmak istese de düşüncelerinin ağırlığı buna müsaade etmiyordu. Sıla'nın annesi bunu anlayınca kızının yanına oturdu. Ürkek bakışlarını Sıla'nın yüzüne sabitledi. Kızı için en ufak şeylerde bile telaşlanırdı kadıncağız. Sıla, onu daha fazla endişelendirmek istemedi.

"Yaparım birazdan."

"Sorun ne?" Kızının yüzündeki telaşı fark etmiş olacak ki yüz hatları gerildi ve gözlerine kuşku içinde baktı.

"Bir sorun yok." Sıla, sakinleştirmek için annesinin yüzünü okşadı. Annesinin yüzü, yıllar geçmesine karşın yaşını belli etmeyecek kadar genç görünüyordu. Sıla, annesinin gözlerine bakarken rahatladığını hissetti. Gülnur tam kalkacağı zaman Sıla onun kolundan tuttu. Sıla'nın içindeki ses ona gitme diyordu. Fakat bunun bir faydası olmayacaktı. Sıla ve Serdar'ın içindeki haz duygusu onların yaşantısının değişmesine izin vermeyecekti. Sıkıntısını gölgelemek adına gülümsedi annesine, o da Sıla'ya aynı şekilde karşılık verdi. Sıla, annesi odadan ayrılınca ellerini dağınık saçlarına daldırdı ve ardından mutfağa gitti.

"Bugün dışarı çıkacağım," dedi Sıla.

"Hep çıkıyorsun zaten," diye çıkıştı Gülnur kızına.

"Sorun olan ne?"

"Seninle vakit geçiremiyoruz farkındasın değil mi?" Gülnur haklıydı. Sıla hayatının akışına kendini çok kaptırmıştı ve kendi hayatı dışında hiçbir şeyle ilgilenmez olmuştu.

"Özür dilerim."

"Hayatınla çok meşgul olmaya başladın."

"Bu gayet normal değil mi?"

Katarsis (+18) | Oyun Serisi 1Where stories live. Discover now