3.BÖLÜM

137 44 16
                                    


İyi geceler güzellik sürüsü. Keyifli okumalar dilerim. Öpücüklendinizzzzz. 


&


"O mu ? O, bizim Yağız öğretmen. Orada yaşıyor ne zamandır."

Babamın söylediği şeyle dondum kaldım.

Hava soğuk değildi ama ben üşüyormuş gibi titremeye başladım. Nefeslerim sıklaştı. Bu halim bana yabancı değildi. Onu ne zaman görsem, lafını işitsem vücuduma hükmedemediğim şeyler olurdu.

Çok uzun zaman önce gitmiş olması gerekirdi. Neden oradaydı ve ben bunu daha önce neden fark etmemiştim ? Anlarlar diye kimseye soramamıştım da. Aslında benim öğretmenimdi, kimse nerede olduğunu sormamı yadırgamazdı ama korkuyordum işte. Bu sır benimle mezara kadar gitmeliydi.

"O gitmemiş miydi baba ?"

"Yok. Senin üniversiteye başladığın sene arsa aldı oradan sonra da ev yaptı. Kendi başına yaşıyor. Derslerine gidip geliyor sadece."

Şaşkınlığım bütün bedenimi esir aldı. Koskoca on sene. Zamanı dolunca gideceğini düşünmüştüm her nedense.

İstediğim bölümler gelmediği için iki sene geç gitmiştim üniversiteye. Ben lise sondayken gelmişti bizim köye. İlk atandığı yerdi burası. Ben on sekiz, o yirmi beş yaşındaydı. Onun sayesinde sayıları, problemleri, matematiği tümüyle sevmiştim. İlk defa okulun bahçesinde bizim Çitlembik'i beslerken görmüştüm. Kıyafeti, duruşu, konuşmasıyla tam bir beyefendiydi. Seveni çoktu tabii. Her gün aşk mektupları, hediyeler giderdi. Herkesi 'siz benim öğrencimsiniz, yaşınız böyle şeyler için çok ufak. Önünüze çok daha iyileri çıkacak. Dersinize odaklanın.' Diyerek geri çevirirdi. Bence ben diğerlerinden daha çok seviyordum fakat hiçbir zaman söylemeye cesaret edemedim. Ta o zaman bilmiştim bu hissin geçmeyeceğini, hevesten daha fazlası olduğunu. Sonra mezun oldum, bir ara duydum ki hayatında biri varmış. Yemedim içmedim kendimi sadece derse verdim. Her gün Koray'ı bırakmaya giderdim. Bir kere uzaktan görebilmek için. O günden sonra gitmedim. Karşılaşabileceğim her anı hesaplayıp işlerimi başka zamanlarda hallettim. Sonra da köyden gittim. Göz görmeyince unuturum zannettim. Öyle unutulmadığını çok sonra fark ettim.

Babam yatmaya gittiğinde ben hala bahçede ışığa bakarak oturuyordum. İçimdeki duygular birbiriyle çatışıyordu. Merak, özlem, hüzün, korku... Ama en çok özlem. Nasıl oluyorsa yine on sekiz yaşıma dönmüştüm. Keşke annem burada olsaydı demeden edemedim. Artık büyümüştüm, ona anlatabilirdim. Bana en iyi annem yol gösterirdi. Annem olmadan hayata devam etmek gerçekten çok zordu ve buna hiçbir zaman alışamayacağımı biliyordum.

&

Alarm sesiyle birlikte yataktan hızla kalktım. Kızların beslenmesini ve kahvaltılarını hazırlamalıydım. Yüzümü yıkadıktan sonra mutfağa doğru adımladım. Gördüğüm manzarayla başımdan aşağı kaynar sular boşaldı.

"Baba sen ne yaptın ?"

Mutfak tam manasıyla ahıra dönmüştü. Kırılan yumurtaları temizleyeyim derken daha çok etrafa yayan babam korku dolu gözlerle bana bakıyordu. Kafamı duvarlardaki domates lekelerine çevirdim oradan da taşmış demliğin ocakta bıraktığı çay tortusuna. Nasıl olmuştu bunca şey ?

"Gızım, ben sen yoruldun diye. Kaç gündür uğraşıyon, acını bile yaşayamadın bizim yüzümüzden. Kahvaltı hazırlayam dedim. Her yeri bok ettim. Temizleyecem ama ben-" Gözlerimin dolmasına engel olamadım. Bir koşu gidip babama sarıldım.

"Sakın bir daha böyle şeyler söyleme bana baba. Sizinle ilgilenmek bana ilaç gibi geliyor." Babam burnunu çekince gözyaşlarımı yerine yuvarladım. "Allah aşkına bir daha da mutfağa girme. Domatesle kan davan mı vardı be adam ? Nasıl becerdin sen bunu ?"

"Aboo aynı anası, bin sene konuşur. Ses tonun 'seni huzur evine yollayacam' der gibi gızım. Allah günah yazar yapma aman. Ben kendimi düşünmüyom ki sen yanarsın." İki haftadır ilk defa güldüm.

"He baba he, hadi topla valizini. Kızların servisi geçerken seni de bıraksın."

"Vay eşşeğin sıpası. Kendi de götürmüyor." Karşılıklı güldük. Gülerken her ikimizinde aklına annemle geçen anılarımız geldi. Gülüşümüz hüzünlüydü ama iyileşecektik, annem öyle isterdi çünkü.

Ortalığı toplayıp kızları doyurduktan sonra okuluna yolladım. Babam tarlaya gitmişti. Ben de evi toparlayıp babama yardıma gidecektim. İki haftayı geçmişti. Anlaşma sağladığım şirketler bir bir arıyordu ama artık İstanbul'a dönemezdim. Şirketi buraya taşıyabilirdim. Nasıl olacağı hakkında bir fikrim yoktu ve henüz bunları düşünecek kadar toparlayamamıştım kafamı. Biraz daha zaman lazımdı.

Üstümü değiştirdim. Aynadan çiçekli şalvarıma ve artık bana dar olan tişörtüme şöyle bir baktım. Bu tişörtü lisede çok giyerdim. O zamanlar göğüslerim olmadığı için böyle durmuyordu tabii. Kızıl saçlarımı yandan örüp güneş kremimi sürdükten sonra hazırdım. Hazırladığım sandviçleri çantaya atıp evden çıktım.

Tarlaya vardığımda babam traktörle toprağı havalandırıyordu. Traktör sürmeyeli uzun zaman olmuştu. Babam yemeğini yerken traktörü devralıp işe devam ettim. Farkında olmadan saati akşam etmiştik. Az bir yer kalmıştı kızlar gelmeden orayı da halledip gidecektik. Hava çok sıcaktı. Yanımdaki su şişesini vakumlarken bize doğru yanaşan arazi arabasını gördüm. Araba durunca içinden bizim iki zilli indi. Onları görünce traktörü durdurdum. Yabancı birinin arabasında ne işleri var diye düşünürken şoför koltuğundan inen adamla elimdeki su şişesini üstüme devirdim. Kızların elini tutup bu tarafa yürüdü. Nabzım yükseldi. Kalp atışlarım hızlandı. Adımları yaklaştıkça beni fenalıklar bastı.

"Ablaaaa." Kızlar bağırınca o da gözlerini bana çevirdi. Hiç değişmemişti. Hem de hiç. Gür saçları alnına düşerken koyu kahveleri yine aynı yakıcı bakışlarıyla göğsümü delip geçiyordu. Bir süre bakıştık. Tanıdı mı bilmem. Şu tipimle tanımasa daha mı iyi o da ayrı bir tartışma konusu doğrusu. Birbirine karışmış örgüm, ıslak tişörtüm ve şalvarımla köy peyniri gibi duruyordum şu an. Yıllar sonra bu şekilde mi karşılaşmalıydık gerçekten ? Al canımı Allah'ım, al.

Babam yanımıza geldiğinde gözlerini üzerimden çekti.

"Yağız, hayırdır oğlum ?" Oğlum mu ?

"Kızların servisi yolda kalmış, İbrahim amca. Senin burda olduğunu duyunca buraya getirdim." Amca ?

"İyi yapmışsın, sağol. Kızlar, teşekkür edin abinize." Abi ?

"Yağız abiiiii, teşekkür ederiz. Çok yakışıklısın." Nehir ne alaka ne alakaaaa !

"Kızım, öyle denir mi çok açık ediyorsun." Nil ??? SEN BENİM BACIMDIN.

Neler oluyor burada, ne zaman bu kadar içli dışlı oldu bunlar ?

"Bu da bizim en büyük gız. Öykü. Tanırsın belki senin öğrencindi evvel zaman." Tanır mı sahiden ? Beklenti dolu bakışlarımı yüzünde gezdirdim. Hala konuşamıyordum ama.

O da bana baktı bir süre. Gözlerinde gördüğüm şey içimdeki kelebeklere takla attırdı.

"Tanıdım, Öykü Cevriye Aslan. Değil mi ?" 

&

Okuyan sayısı ve yıldızlarıma bakıyorum bir tık üzülüyorum aşk bebeklerim. Minik parmaklarınız bana bunu çok görmesin. 

Perşembe günü, akşam görüşürüz. Özleşelim. 

ÖYKÜ C.Where stories live. Discover now