34. ONURLU BİR ADAMIN KIZI

Start from the beginning
                                    

"Güzel," dedi Tugay. "Sanırım ne demek istediğini anladım."

"Anlamış da anlamamış gibi görünüyor, TDÇ," dedi Marco gülüşünün arasından. "Biraz daha açıklayıcı mı olsan?"

Tugay, gülümsediğinde "Haklısın," dedi Marco'ya. "X'in bazen kendini akıllı sanan bir aptal olduğunu unutuyorum." Kısık bir sesle devam etti; onu sadece ben ve X, duyduk. "Beynini siktiğimin salağı demek isterdim ama küçük kız kardeşimin önünde asla küfür etmem." Bakışları bana döndü. "Tüh," dedi alayla. "Küfür ettim, özür dilerim, güzelim. Umarım beni affedebilirsin."

Ağzımı bıçak açmıyordu, tek yapabildiğim gülümsemeye çalışmak oldu ama neler olduğunu çözemiyordum. Babam, umduğumdan daha fazlasıydı, buna alışmıştım ama şimdi çok daha fazlasıyla yüzleşiyordum.

"Sen," dedi Tugay, gözlerini kısarak. "Avukatımı esir aldığında neden onu öldürmediğini çok düşündüm." Başını ağır ağır salladı. "Sen," dedi çenesiyle işaret ederek. "Hadi ama, gözünü kırptığı an onlarca adamı yok eden adam," alayla güldü, "bir avukatı neden öldürmedin ki?" X, yutkundu. "Ve neden sonrasında onu öldürmek yerine bir anlaşma yaptın ki? Sen ki dünyanın en merhametsiz, en kötü adamı," dedi Tugay, korkuyormuş gibi bir ses tonuyla, "bir kadından mı korktun yoksa?" Dilini damağına vurdu. "Hayır, sen artık bu dünya üzerinde bile olmayan bir adamdan korktun, o adamın adı, Adnan Atalar'dı. Şöyle bir bakıldığında da adam nefes almıyorken bile seni yönetebiliyor."

"Biraz yavaş konuşmalısın," dedi Marco, kendinde emin bir sesle. O an anlamıştım, Marco ve Tugay, ben yokken daha fazla ortak olmuş ve bir o kadar da akıl birliği yapmışlardı. "Neden avukat İngiltere'ye gitmek istedi ki?" Nefesini verdi. "Çünkü bunu sen istedin."

"Çünkü aradığın İngiltere'deydi."

Kendimi kocaman bir aptal gibi hissediyordum çünkü söylenen hiçbir şeyi anlamıyordum; Tugay İngiltere'ye sadece benim için gelmemişti; onun bambaşka bir planı daha vardı ve şimdi o kozunu X'e karşı oynuyordu.

"Adnan Atalar," dedi Tugay, sesindeki hayranlığını bir kez daha gizleyemeyerek. "Seni serbest bırakırken aslında tasmanı elinde tutuyordu. Onu öldüremedin, o ölene kadar gizlendin ve sonrasında da kızının peşine düştün." Kelimelerine tane tane devam etti. "Adnan Atalar senden senin için çok önemli bir şeyi aldı ve onun yerini sadece kızı biliyor. Ve sen istediğine ulaşamadan kızını öldüremezsin çünkü sen de ölürsün, bunu biliyorsun."

"Ve İngiltere'de avukatın her adımında onun peşindeydin."

"O ise asla eski evine gitmedi."

Marco, keyifle "Elbette basının karşısındaki o evlenme teklifine kadar," dedi.

"Değil mi?" dedi Tugay, X'e. "Gördün mü nerede olduğumuzu?" Bir adım attı, X hareket bile etmeden Tugay'a baktı. "Şimdi senin hayatının garantisi, avukatın gerçekten de ellerinde." Öyle bir gülümsedi ki, duyduklarımın şaşkınlığı bir yana Tugay'ın gülümsemesindeki o kendinden eminlik X'in elinde tuttuğu silah sanki bir oyuncakmış gibi hissettirmişti. "Korkak olma da sözünün arkasında dur, bas o tetiğe şimdi," dedi Tugay, rahat bir şekilde. "Ya da," kısık bir sesle devam etti. "O siktiğimin silahını avukatımın alnından çek de ucuz oyunculuğun yüzünden güzel yüzüne bu şekilde gölge düşmesin."

Babam, öldükten sonra bile beni korumanın bir yolunu bulmuştu. Bu cümleyi içimden defalarca tekrar ederken yüzümdeki gülümseme ve kalbimin atışı artıyordu. Bütün bunları benim de düşünmem gerekiyordu çünkü tutsak almak yerine öldürebilirdi fakat günlerce aç bırakıp tercihlerle beni alaşağı ederken düşünme yetimi de kaybetmeme neden olmuştu. Sonrası ise çok büyük bir cehennem olduğu için düştüğüm çukurda çırpınmaktan başka hiçbir şey yapamamıştım.

BEYAZ LEKEWhere stories live. Discover now