3. BÖLÜM GERÇEKLERİN ARKASINDAKİLER

18 4 4
                                    

          

Kara ile ailemin ölümünün hiç bir alakası yoktu. Peki Kara'ya neden mi kızıyordum? Çünkü bana ailemi hatırlatıyordu. Üstünden tam tamına 6 yada 7 yıl geçmişti ama bir şekilde unutamadım. Kara'dan sonra erkeklerle bir ilişkimde olmamıştı zaten. Bu düşüncelerden kurtulup kendimi gerçek dünyaya verdim.

"Aydoğa sana sesleniyorum beni duymuyor musun?" büyük ihtimalle bana sesleniyordu ama ben düşünmekten duymuyordum. "Ne istiyorsun!" eski konular hakkında konuşmak istemiyordum daha doğrusu Kara ile konuşmak istemiyordum. "Konuşmak istiyorum". "Ama ben istemiyorum Kara Bey". İşten ayrılamayacağıma göre patronum olmasını kabullenmiştim o yüzden sizli bizli konuşmam lazımdı. Kara tam bir şey söyleyecekti ki onu takmadan doğru şirkete yürümeye başladım. Doğruca Kemal Bey'in odasına gidip birkaç yalan uydurduktan sonra odama geçtim.

*****

Bütün işlerimi halletmiştim son olarak Kemal Bey'in odasına uğrayıp çıkmak vardı. Pardon , Kara Bey'in odasını uğrayıp şirketten ayrılacaktım. Kapıyı tıklatıp içeri girdim.

"Kara Bey ben bütün işleri bitirdim biraz erken çıkabilir miyim?" sesimi oldukça sakin tutmaya çalıştım umarım işe yaramıştır. "Hayır çıkamazsın". Hayır mı? kesinlikle bana inat yapıyordu. "Peki Kara Bey" kabul etmekten başka yol olmadığı için böyle demek zorundaydım. Tam kapıyı kapatıp çıkıyordum ki. "Ben sana çıkabilirsin dedim mi?" artık emin olmuştum bile bile yapıyordu çünkü bu gülüşü nerde görsem tanırdım. "Oturur musun seninle konuşacaklarım var" işte başlıyorduk.

 "Aydoğa ben her şeyimi söyleyeyim sonra sen ne yapmak istersen yaparsın. İlk önce bir geçmişimizin olduğunu biliyorsun. Tamam kabul ediyorum hepsi benim hatamdı ama yapmak zorunda olduğum bir hatamdı". Tamam doğruyu söylemek gerekirse böyle bir şey beklemiyordum. " Biz sevgiliyken okulda tehdit edildim. Eğer sende ayrılmazsam sana zarar vereceklerini söylediler. Tabi ki de sana zarar vermelerine izin vermezdim o yüzden senden ayrılmak zorunda kaldım. Kısacası korkaklık ettim." Konuşurken gözlerimin içine bakıyordu ve yalan söylemiyordu buna emindim. Kimse konuşmuyordu , galiba ne tepki vereceğimi bekliyordu. İçimden bir ses affet diyordu , galiba o sesi dinleyecektim.

 "Sizi anlıyorum yani geçmişten kalanlar artık bir işimize yaramaz önemli olan gelecektir" dedim. Artık aramızdaki buzlar eridiğine göre bu sorunda çözüne kavuşmuştu sonunda.

Kara'yı iyi tanıyordum bunu demem onu rahatlatmıştı. Tekrar şansımı deneyerek "Kara Bey işten erken çıkabilme ihtimalim var mı?" dediğimde dudakları kıvrılmıştı. "Önümüzdeki ilk üç günün programını istiyorum hemen şimdi". Gündelik program hazırlamak 2 saatimi alırken üç günün programını hazırlamak 6 saatimi alırdı. Şuan saat 6'tıydı yani ben saat 12'de şirketten çıkacaktım. "Şimdi işlerinin başına asistanım." dedi. Somurtarak odamın yolunu tuttum.

5 saat sonra

"Of , belim tutuldu ya" diye söylendim. Biraz kestirsen bir sorun olmazdı. Kollarımı masaya koyup kafamı da kollarımın üzerine koydum.

 Kafamı kollarımı koyduktan 5 dakika sonra bir ses duydum. Kafa sessiz bir şekilde oynatıp kapıya doğru baktım. Hayır , kapı kapalı değildi. İşte şimdi korkmaya başlamıştım. Yerimden sessizce kalktım ve kapıya doğru yaklaştım eğilerek tam kapı aralığından bakacaktım ki biri kapıyı ittirdi ve burnum sert bir şekilde kapıya çarptı.

Kara

Bakışlarımı bilgisayardan kaldırıp telefonuma çevirdim saat 11'e geliyordu. Saatin bu kadar çabuk geçtiğini fark etmemiştim. Her şeyimi topladıktan sonra odamdan çıktım. Tam gitmeye hazırlanıyordum ki Aydoğa aklıma geldi.

 Kıza bu kadar eziyet ettiğim yeterdi , onunda çıkabileceğini söylemek için odasına doğru ilerlemeye başladım. Kapıyı tam açmıştım ki kapı , arkasındaki bir şeye çarptı. "Burnum!" diye bir ses yükseldi. Ne olduğuna bakmak için kapıyı hızlıca açtım. Aydoğa'nın burnu çok kötü kanıyordu , elleri kan içinde kalmıştı. 

Hemen onun yanına doğru koştum. dizlerinin üstüne çökmüş hem burnu kanıyor hem de ağlıyordu. Onu görünce içim parçalandı. Hemen dizlerimin üstüne çöküp burnuna baktım. Allah'tan kırık yoktu. "Aydoğa iyi misin!" yanımda peçete taşımadığım için ceketimin kolu ile burnundan akan kanı engellemeye çalışıyordum. Çok dikkatsizdi. "Burnum acıyor ve bir sürü kan yuttum!" dedikten sonra ağlamaya devam etti. "Of neden kapının arkasında dikiliyorsun ki!" dedim. "Hadi bana tutun ayağa kalkalım" dedim. O da başını salladı. Şirkette kimse olmadığı için şanslıydık. Lavaboya vardığımız da yavaş hareketlerle burnunu yıkadım. Aydoğa'ya baktığımda onunda bana baktığını fark ettim. İkimizde gözlerimizi kaçırdık. Burnundaki kanama durduğu için rahatlamıştım. "Burnun acıyor mu?" diye sordum. "Acımıyor ama galiba kusacağım." dediğinde kafasını lavaboya eğdi ve kusmaya başladı. Aydoğa'yı tanıyordum kan kokusunu ve tadını sevmezdi. O kusarken ben bir elimle saçlarını çektim diğer elimi de alnına koydum. Kusması bittikten sonra ağzını yıkadı ve bana döndü.

 "Ben özür dilerim ceketinizde-" cümlesini tamamlayamadan onu kendime çekip kollarımla bedenini sardım. Beklenmedik bir hareket yaptığım için afallamıştı ama sonra o da karşılık verdi. Bir anda dizlerinin üzerine düşüp ağlamaya başladı. Bugün konuştuğumuz konuyla alâkalıydı. Benim bu kadar çabuk affetmesine sevinsem de şaşırmıştım halbuki her şeyi içinde atıyormuş. bende onunla birlikte yere oturdum. Bana bakıp "Sende gittin. O gün ailemle birlikte sende gittin!" deyip bana vurmaya başladı. Vurmasına izin verdim. Haklıydı onu bırakıp gitmiştim. Kafasını omuzuma yasladım. "Geçti ben senin yanındayım artık Doğam." diye kulağına fısıldadım.

Herkese selammm bölümü daha çok uzatmak istiyordum ama sizi bekletmeyeyim dedim. Umarım bölümü beğenmişsinizdir. bir sonraki bölümde görüşmek üzere öpücüklerle...

GEÇMİŞTEN KALANLARWhere stories live. Discover now