2.2

590 79 134
                                    

suguru: telefonlarımı açmıyorsun
(görüldü)

suguru: mesajlarıma cevap vermiyorsun
(görüldü)

suguru: arkadaşlarına soruyorum onların da senden haberi yok
(görüldü)

suguru: okulu ekmişsin bütün gün eve de dönmemişsin
(görüldü)

suguru: kimsenin senden haberi yok
(görüldü)

suguru: tokyo çok büyük bir şehir, arasam da bulamam ki seni
(görüldü)

suguru: nasıl ulaşabilirim bilmiyorum
(görüldü)

suguru: *konum*

suguru: burada bekliyorum, seni görmeden de yerimden ayrılmayacağım
(görüldü)

suguru: isterse sabaha kadar beklerim, sorun değil
(görüldü)

suguru: geleceksin biliyorum.
(görüldü)




Sanki kavga ettiklerini bilirmiş gibi, henüz ikindi saatleri olmasına karşın hava karanlıktı; bulutlar şehrin üzerine çökmüş, yağmur damlalarının aceleci sesleri sokaklarda yankılanıyordu.

Kaldırımda oturan genç, telefonundan saati kontrol ettikten sonra tekrar cebine koyup iç geçirdi. Birkaç saattir bekliyordu, gelecek miydi? Öyle olacaktı. Öyle olmasını umuyordu.

Kucağına bıraktığı çakmağı eline alarak dudaklarında bekleyen sigarayı yaktı, içine çektikten sonra gözlerini gökyüzüne çevirdi.  Her zaman sabırlı birisi olmuştu, oysa şu an Satoru'yu beklemek dünyanın en ağır işi gibi geliyordu ona.

Boş sokakta otururken zihnini asla rahat bırakmayan düşünceler yine yerini aldı. İşte, yine her şeyi berbat etmişti, her zamanki gibi. Ne kendisine, ne de başka birine iyi gelmiyordu. Sözde bir şeyleri düzeltmeye çalışırken her şeyi eline yüzüne bulaştırıyordu.

"Neredeyse bir paketi bitirdin, hala bağımlı olmadığını iddia ediyorsun."

Duyduğu ses o an aklını kurcalayan her şeyi susturdu, hatta yağmur damlalarını bile. Aynı anda kulakları uğuldamaya başladı, yavaşca kafasını sesin geldiği yöne çevirdi. "Satoru.." Ellerinin, hayır, bütün bedeninin titrediğini hissetti, ağzındaki sigara yerle buluştu.

"Geleceğim dediğinde ciddi olduğunu düşünmemiştim. Manyak mısın sen?" Satoru alaycı bir tebessümle ona bakınca, Suguru nabzının hızlandığını hissetti.

"Islanmışsın, hasta olacaksın. Hadi seni kurutalım." Ona elini uzatınca, hızla kafasını olumsuz anlamda salladı.

"Seninle konuşmadan hiçbir yere gitmiyorum."

"Tamam, gel önce kurulan, sonra konuşuruz."

"Hayır önce konuşacağız. Konuşacağız çünkü biliyorum ki bu konuyu bir defa kaparsan tekrar açmayacaksın."

Beyaz saçlı çocuk ofladı, karşısındakinin haklı olduğunu biliyordu. Kendisini bu kadar iyi tanımasından nefret ediyordu.

"Söylediklerinde ciddi miydin? Bitti mi yani her şey?"

Parmaklarıyla gözlerini ovuşturdu. "Hayır Suguru, hayır tabii ki. Saçmaladım çünkü bilmiyorum, bir an aşırı sinirlendim. Senin kendine bu kadar yüklenmene dayanamıyorum sadece, tamam mı?"

"Neden?"

Satoru ona sorgulayan gözlerle baktı. "Ne neden?"

"Neden bu kadar öfkelendin?"

"Çünkü sana değer veriyorum amına koyayım."

"Bu kadar mı yani?" Suguru sadece bunu söyledi, ama gözleri daha fazlasını konuşuyordu. Gözleri o an Satoru'nun en içine bakıyordu sanki, doğruca kalbine.

Satoru bunun altında ezildiğini hissetti. Ağzı aralanıp kapandı ama hiçbir kelime, hatta bir harf dahi çıkamadı. Gözlerini kaçırdı.

"Benim aklımda birisi var." Suguru'nun ağzından çıkan kelimeler, Satoru'nun dikkatini ona vermesini sağladı. "Sürekli zihnimi meşgul eden, durup dururken gülümsememi sağlayan, kendimi ergenler gibi hissetmeme neden olan, konuştuğunda kalbime huzur dolduran..." İç geçirdi. "Birisi var."

Anlık bir sessizliğin ardından sözlerine devam etti. "Pişmanlıklarla dolu hayatımın içinde pişman olmadığım tek şey onu tanımış olmak. Benim için sadece 'internetten tanıştığım bir yabancı'dan fazlası. Benim için gözlerimi ertesi sabaha açma sebebi. Onu yanımdayken bile özlerken, onsuzluk kesinlikle kaldırabileceğim bir şey değil."

"Benim için sürekli endişeleniyor, ama çok benzediğimizin farkında değil. O sürekli gülümseyen yüzünün arkasında neler sakladığını biliyorum, nasıl kimseye göstermeden acı çektiğini." Satoru'nun kalbi her bir kelimeyle daha da sert çarpıyordu.

"Ben onu incitmek istemiyorum. Hayır, ben.." Gözlerini doğruca mavi gözlere çevirdi. "Ben seni incitmek istemiyorum Satoru, seni incitebilecek her bir şeyden nefret ediyorum. Hep gülümsediğini, sadece ağzınla değil, gözlerinle ve kalbinle gülümsediğini görmek istiyorum."

Suguru sözlerini bitirdikten sonra, yanındaki çocuğunun konuşmasını beklermiş gibi ona baktı. Ama o an Satoru konuşabilecek halde değildi. Kendisini kaybediyormuş gibi hissetmesi normal miydi?

Siyah saçlı çocuk gözlerini sanki bir suç işlemişçesine yere çevirdi. "Tabii ki, aynı şeyleri hissetmek zorunda değilsin. Yani, hetero olduğunu biliyorum, o yüzden.." Hafifçe güldü. "Yine her şeyi mahvettim sanırım."

"Aptal." Satoru başka bir şey söylemeden, dudaklarını hızlıca karşısındakinin dudaklarının üzerine koydu. Bu yaptığına inanamıyordu ama yapmıştı işte! Suguru'dan ona bir cevap gelmesiyle yağmur damlalarının altında tutkulu olmayan ama aksine heyecan, öfke, sitem, korku, şaşkınlık ve en önemlisi de aşkı içeren bir öpücüğü paylaşmaya başladılar.

Birbirine bulanmış dudakları sanki iki ruhu birbirine karıştırıyordu; düşünceleri, hareketleri, sözleri, duyguları.. Hepsi bir olmuştu o an. İki beden, bir akıl.






devam ederiz buradan ya.

bolumu yazarken kaydetmeyi unutmusum en bastan baslamak zorunda kaldim ya amk

ve bolumu atarken de compass calmaya basladi bu evrenin bir mesaji midir😝😝

yazim hatam yoktur umarim acelem var kontrol etmeden atiyorum😋💗

pepsi|satosugu text.Where stories live. Discover now