2. Bölüm

258 15 61
                                    

2. Bölüm

-

Demiştim ya hani, Karadeniz mi deli ben mi diye. Sanırım bunun cevabını yine almıştım. Karadeniz daha deliydi. Onunki öyle bir delilikti ki imkansız denilen aşkları bile bir araya getirme cesaretinde bulunurdu. Bulunurdu bulunmasına da sonuç hiçbir zaman değişmezdi. Severdi çünkü... Sevdaları gömmeyi, kendi hırçın dalgalarının arasına alıp kaybetmeyi çok severdi.

"Anlamadım?" Gözlerine baktım, belki de ikinci defa. İlki sanırım ilk tanışmamıza aitti ve ben o gün çok sevmiştim o gözlere bakmayı. Ta ki bir daha o gözlerine bakmama izin vermeyeceğini anladığım o ana kadar. Ve şimdi tekrar fark ediyordum, onun gözlerine bakmak gerçekten çok güzeldi. "Ben de öyle düşünmüştüm." Kinayeli konuşmasından hoşlanmıyordum, bu onun sanırım tanımadığı insanlara genel tavrıydı. Tabii şimdi üzerine benimle evleneceği ihtimalinin öfkesi de düşmüştü, ekstra kinayeli konuşuyordu. Onu maruz görmek gerekiyordu sanırım.

"İzin verirsen çizmelerimi değiştireceğim." Önümden çekilirse tam önünde durduğu kapıdan içeriye girecektim. Önümden çekilmek yerine bana ters ters bakmayı tercih etti daha sonra da göz ucuyla beni süzdü. Beğenmemişti sanırım, tüh! Oysaki her malın (!) bir alıcısı vardı şu hayatta. "Dalga mı geçiyorsun benimle?"

"İlk geldiğinde belki medeni olursun diye 'anlamadım?' diye bir soru yöneltmiştim sana ama tavrını sürdürmeye devam ettin. Şimdi de seninle dalga geçtiğimi mi düşünüyorsun? Sanmıyorum, iletişim kurabileceğime inanmadığım insanlarla dalga dahi geçmem." Bana öyle bir bakıyordu ki, benden nefret ettiğini düşünecektim bir an. Belki de düşünmeliydim çünkü bu bakışlar hiç normal değildi.

"Bir köylü kızına göre fazla 'afili' cümleler bunlar."

Ne?

Tamam, beni tanımadığını biliyordum. Ayrıca köylü olmaktan gurur duyardım, bu benim için bir şerefti çünkü ben bu köyde büyümüştüm. Ancak onun 'köylü kızı' olarak nitelendirirken kastettiği eminim ki gurur duyulacak bir şey değildi.

Beni tanımadığını biliyordum ama bu kadarını da beklemiyordum. Evleneceği kızı hiç mi araştırmamıştı bu adam? Hele ki onun gibi bir adam.

"Çekilecek misin?" Muhatap dahi almaya değeceğini düşünmüyordum. Zaten bu gece döneceklerdi, elleri boş bir şekilde. Hayır diyecektim nasıl olsa, ne diye burada onunla oyalanacaktım ki? Ona âşık olmam, onun hayatında bir kadın olduğu gerçeğini değiştirmiyordu ve ben hayatında bir kadın olan adamla evlenecek kadar gurursuz bir kadın değildim. Aşk öyle bir şey değildi.

"Buraya seninle konuşmaya geldim, işine sonra bakarsın." İşi dediği de çizmelerimi çıkartıp ayakkabımı giymekti.

Derin bir nefes aldım ve gözlerinde olan gözlerimi çekip etrafa bakındım. Ayakta dikilerek konuşacak değildik herhalde, onu bir yere oturtmalıydım. En azından onun hayvanlığı karşısında ufak bir kibarlık gösterebilirdim. Gözüm az ötedeki koltuklara kaydı. O koltuklar dedemin kahve içip sessizce doğayı dinlediği koltuklardı.

"Şuraya oturalım, konuşalım." Az ötedeki koltukları gösterdim. "Gerek yok."

Bazen düşünüyordum da şu hayatta neden hiçbir aldığım karar doğru değildi? Bu adama neden âşık olmuştum ki? Ya da neden hala bu kaba tavırlarını görmeme rağmen gözlerine baktığım için kalbim deli gibi çarpıyordu. Aslında tüm bunlara karşılık en önemli soruyu sorabilirdim kendime. Aşk bir nedene ihtiyaç duyuyor muydu?

"Bence gerek var. Belli ki konuşacağımız konu biraz uzun. Dikilip de yorulamam, yeterince yorucu iki gün geçirdim zaten." Evet, oturmaktan götüm yorulmuştu. Ha tabi bir de düşünmemekten zihnim yorulmuştu. Evet, düşünmemek. Hiçbir şey düşünemediğim için beynim ağrımıştı resmen.

GURUR(SUZ)Où les histoires vivent. Découvrez maintenant