13

14.3K 1.6K 1.2K
                                    

Haiiii ben geldiim! Gecenin bu vakti geldim, bölümü ancak bitirebildim. Yarına kalmasın diye geceden atıyorum, gece kuşlarım buradadır umarım ^^

Yazım yanlışlarım varsa affoluna. Keyifli okumalar dilerim lokumlarım! Xx

+++++

"Son günlerde kıyafetlerim kayboluyor komutanım. Önce bir sweatshirtüm kayboldu, ondan sonra eşofmanım. Sonraysa atletim. Peşinden de iç çamaşırlarım kaybolmaya başladı." dedim gözlerinin içine bakarak.

Üst dudağı seğirir gibi oldu saliselik. "Son iki seferdir de, yıkamak için soyunma odasına getirdiğim boxerlarım tam da duş alırken kayboluyor. Kimin yaptığını bilmiyorum." dediğimde dudakları beğeniyle büküldü.

"Siz misiniz?" diye fısıldadım. "Ne?"

"İç çamaşırlarımı alan siz misiniz komutanım?"

Sözlerimi işittiği anda yüzündeki mimiksiz ifadesi tek kaşını kaldırmasıyla gölgelendi. Tek elini cebine tıkıştırmışken, diğer eliyle çenesi ve ağzını kapatacak bir sertlikle ovuşturmaya son verdi. Gözlerinde tehlike arz eden bakışları iyiden iyiye karanlıklaştığı için gerginliğim içimde tavan yaptı. Hay dilimi eşek arısı sokaydı da bu şekilde dile getirmeseydim, Tanrı aşkına bu şekilde sormamalıydım! Boş bulunmuş, dürüstlüğüm tutmuş ve kelimeler ağzımdan bir anda dökülüvermişti. 

Gözlerindeki bakışla beni önünde diz çöktürmeyi hedefleyecek kadar gaddar ve tehlikeli baktığı için konuşmadığı, sessiz kaldığı her saniye büyük batmış, kendimi patlatmış gibi hissediyordum. 

"Bu ne cüret?!" 

Koridoru inleten gür sesiyle bedenim irkilmiş bir şekilde sarsıldı. Öyle ki, gök gürültüsüne eş değer olan sesi sadece bulunduğumuz koridorda değil, alt ve üst katlarda bile yankılanmış olma ihtimali fazlasıyla yüksekti. Herkesin bizi duyabileceği, tüm dikkatin komutan Kim'in sesini duyan herkesin tüm dikkatinin üzerimize çekilebileceği ihtimali omuzlarıma bir yük misali bindiğinde daha fazla o keskin gözlerine bakamayıp başımı önüme eğdim. Omuzlarım iyice düştü ve karşısında ufalırcasına küçüldüm.

"Ö-özür dilerim komutanım." Kelimeler dudaklarımdan cımbızla çekiliyormuşçasına zoraki dökülmeyi başardı. Bu heybet dolu ciddiyeti karşısında süt dökmüş kedi gibi kalakalmıştım.

"Ben sadece..." diyerek sustum. Kelimeler her geçen saniye konuşmak istediğim evrede dudaklarımdan öteye çekilerek uzaklaştı. Ne diyecektim? Şaka yaptım mı? Ya da öyle demek istemedim mi? Karşımda koskoca yüzbaşı komutan vardı, her şeyden ötesi yüzyılın deltasıydı.

"Ko-komutanım ben sadece..." 

"Kapa çeneni!" diye kükrediğinde gözlerimi yumarak daha çok batırmamak, daha fazla elime yüzüme bulaştırmamak için dudaklarımı birbirine mühürlercesine bastırıp kapatarak sessizliğe büründüm.

Titreyen ellerimi birbirine kenetleyerek önümde birleştirirken, gözlerimi kırpıştırarak aralayıp göz ucuyla ona bakmaya yeltendim. Tam o sırada, bir başka komutanın yaklaştığını gördüm. O da bir başkasının geldiğini fark etmiş gibi dişlerini sıkarak, "Kaybol!" diye çıkıştı.

Gözlerim dolarken başımı olumlu anlamda salladım. "Özür dilerim komutanım..." diye mırıldandığımda, delta kurduyla, omegama bir kırbaç misali şiddetli bir çarpışma hissettim. Kendime gelmem gerektiğini idrak etmemi istercesine, akıllı davranmam için bir tokat misali uyarı olmalıydı bu. 

Kurdum zayıflayacak şekilde, omegamın tıpkı bedenim gibi titrediğini hissettim. Bu bir nebze yıkıl karşımdan ikazıydı sanırım. Lanet olsun, her şeyi mahvetmiştim.

IMPOSING COMMANDER • TAEKOOKWhere stories live. Discover now