Bölüm Altmış Yedi - Hatıralardan Damlayan Kan

En başından başla
                                    

Tişörtün gösterdiği kısımdan kesilen ve hafiften eti parlayan derim görünüyordu. Kumaşın yapıştığından şüphem yoktu. Kıyafetim beni iyiden iyiye rahatsız hissettirdiğinde çıkarmak için elimi tişörtümün uçlarına atıp hafifçe kaldırdım, düşündüğüm gibi kumaş yaraya yapışmıştı ve yaradan ayırmayı denerken üzerine avuç avuç tuz dökülmüş gibi canım yandı.

Odanın kapısı açıldığında acıdan ders almayarak hâlâ yaramı tişörtten kurtarmaya çalışıyordum. "Efsun," sesini duyduğumda gözlerimi kısarak içeriye giren Alaz'a baktım. Elinde, benim için şifahaneden aldığı merhem ve sargı bezi bulunuyordu. İçi dolu kutuyu komodinin üzerine bırakır bırakmaz tüm ilgisini bana verdi, hızlı adımlarla yanıma ilerlerken "Yaramaz bir çocuk gibisin," diye azarladı. "Ben gelene kadar yarana dokunmaman gerektiğini söyledim."

"Bunaldım," diye itiraf ettim başımı arkaya yatırarak. "Kaşıntı yapıyor."

Arkama geçtiğinde elimi bana bırak der gibi tutarak aşağı indirdi, hemen uysallaşarak ona uyum sağladım. Şimdi aynadan Alaz'ı izleyebiliyordum. Bedenen o da sağlıklı dursa da hafiften uzayan saç ve sakalları, göz altlarında beliren koyu halkalar ve kurumuş dudakları yorgunluğunu ele veriyordu. Oysaki, yorulmaya henüz hakkımız yoktu. Evet ilk şifreyi bulmuştuk ama bilmece o kadar sırlarla doluydu ki ikinci parçanın nerede saklı olduğuna dair en ufak bir çıkarımda bulunamamıştık hiçbirimiz.

Yine, henüz.

Kafamızı topladığımızda bir açık bulacağımıza inanmak istiyorduk. İnanıyorduk. Ama bazen... Hiç yol kat edememiş gibi hissediyordum, ne kadar yürürsek yürüyelim hâlâ en baştaydık sanki. Cezbeden bir neticeyle karşılamamıştık, belirsizlik denizinde yüzüyorduk.

Alaz elindeki sıvıyı dikkatle kumaşın üzerine döktüğünde sıvı kesiğime deyince sızladı ve refleksle tısladım. "Özür dilerim," deyip başımın arkasına iyileştirici bir öpücük kondurdu. "Değmemesi için elimden geleni yaptım."

Biliyordum, değmemesi zordu çünkü kumaş artık etimle bütünleşmişti adeta. Acı hafif hafif yok olurken "İz kalacak gibi," dedim. "Şifacı gördüğünde öyle söyledi."

"Kocanın sözünü dinlemezsen başına böyle şeyler gelebilir, Efsun," dediğinde alay ederek beni neşelendirmeye çalıştığının farkındaydım fakat yarama bakan gözleri içinin acıdığını birebir yansıtıyordu.

"Aksiyon dolu anlardı ama," dedim tişörtün eriyen parçalarını yavaşça çektiğinde. Acıyı hissettiğimde dişlerimin arasından bir nefes çektim. "Hele ellerimle korkuluktan tutunup düşmemek için direndiğim an... Son zamanlarda daha iyisini yaşamamıştım."

"Ne demezsin," dedi dudaklarını neredeyse hiç oynatmadan. Bana kızgındı ama yaralı olduğum için bunu pek dışa vuramıyordu. Pençe izini tamamen açık hale getirdiğinde gözleri daha da koyulaştı. "O yaratıkları sadece öldürmekle yetinmeyip dişlerini tek tek sökmeliydik."

"Çok mu kötü?" diyerek başımı omuzumun üzerinden çevirip kontrol etmek istedim ama pek bir şey göremedim.

Sırtımı aynaya dönüp öyle bakmak isteyerek hareketlendiğimde Alaz iki eliyle belimden tutarak bana engel oldu. "Dur, işimi bozma."

Tüm parçalardan kurtulduktan sonra tişörtü ortadan ikiye yırttı. O kumaş parçalarını yere atarken yan yan ona bakıp "Kolumu kaldırmamı isteyip öyle çıkarabilirdin," dedim.

"Kolunda da ezikler var, canının yanmasını istemedim."

Ona bakarken kaşlarımı kaldırdım. "Ve kıyafetlerimi yırtmayı seviyorsun."

KARANLIĞIN ŞEHRİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin