"Ailenle ilgili." Ve sessizlik. İnsan böyle mi sağır oluyordu? Neden kulaklarım da bir uğultu ve çınlama vardı? Denizlerin dolduğu gibi insanın gözleri neden dolardı? Ağlama Aden ağlarsan kaybedersin. Sus Aden, konuşursan yıkımı başlatırsın...

Anne? neredesin? Hani kek yapacaktık?

Baba saklandın mı yoksa? Hani bana kitap okuyacaktın?

Nereye gittiniz?

Dudaklarımı birbirine bastırdım ve gözlerimi sıkıca yumdum gözyaşımı gösteremezdim zayıf olmayacaktım.

Bir, iki, susmazsan yıkımın başlangıcı olur.

Üç, dört, göz yaşını gösterirsen yangının sahipliğini yaparsın.

Beş, altı, zaman durduğunda gözlerin acıyla açılacak.

Yüzümü ellerimle ovuşturdum ve gözlerimin dolması yetmezmiş gibi burnum da akmaya başlamıştı. Burnumu çektiğimde bakışlarım onları buldu. Dani yine konu açılmaya başlayınca hissizce bakmaya başlamıştı. Kerem ise onun aksine bana acı dolu gözlerle bakıyordu. Bu bakışı biliyordum. Pişmanlık. Artık ne hissedeceğimi ne yapacağımı bilmiyordum. Fakat şaşkınlığımı da gizleyemiyordum.

"Ailem?" İkisi de susmuş hala beni dinliyordu. "Benim ailem ve haberim bile yok!" Bir hışımla ayağa kalktım. "Haberim bile yok ya! Resmen gizliyorsunuz benden. Şimdi geçmiş karşıma bana gelemezsin diyorsunuz. Sonunda ne olacaktı bu görevin? Günün kahramanı gibi aileni bulduk Aden mi diyecektiniz!" Sesim fazla çıkmış olmalıydı ki ikisininde bakışları aynı anda bana dönmüştü. Kafayı yemek üzereydim bir sağa bir sola volta atıyor saçlarımı sinirle karıştırıyordum. Kimse konuşmuyordu ama daha fazla susamazdım.

"Eğer," İşaret parmağımı onlara doğru salladım, "Beni bu kadar geri planda tutacaksanız..."

"YETER!" Dani şiddetle bana gürlediğinde gözlerim dolmuştu dudaklarımı birbirine bastırdım ve koşar adımlarla terastan ayrıldım. Aşağı inip çantamı ve kediyi aldıktan sonra yıkık dökük olan binadan dışarı fırladım. Koca cadde boyunca kucağımdaki kediyle sakin adımlarla yürümüş kafamdaki sorularla baş etmeye çalışıyordum. Evimin anahtarları yoktu sabah içeride kalmıştı. Tek dileğim bir an önce şu günün bitmesiydi. Sahil yoluna saptım ve kayalıkların karşısındaki banklardan birine oturdum. Ilık esen rüzgarı tenimde hissettiğimde gerginlikle ürperdim. Kedi de üşür müydü acaba? Nereye gidecektim bu saatte? Yel estikçe, dalgalar kayalara daha hızlı çarpıyordu. Atlasam ve kaybolsam, ailem ile kavuşurdum peki ya kardeşim? Benim hayata tutunuş amacım sadece Semindi. Onu bulmadan ölemezdim.

"Biliyorum yaşıyorsun ve seni bulacağım ama..." Kayalara çarpan dalgalara bakarken hem kucağımdaki kediyi seviyor hemde mırıldanıyordum. "Ama..." Gözlerimi kıstım. "Sana bunu yapanı da pişman edeceğim" Dayanamıyordum. Artık gerçekten dayanamıyordum. Ekip bile benden bir şeyler gizlerken ve benim ailemle ilgiliyken neden bu sefer gönderilmiyorum? Ailem için gittiğim ilk görevim de değildi ama neden bu göreve gitmiyordum?

Tenimin buz gibi olduğuna emindim ama üşümüyordum. Fakat şu anda yalnız olmadığım için küçük ufaklık üşüyebilirdi. Küçük gövdesini havaya kaldırdım. "Senin ismin ne olsa ki?" Gözlerine baktığım da gümüş derin gözlerle karşı karşıya geldim, "Gümüş..." diye mırıldandım. "Gümüş olsun senin adın" Oturduğum banktan kalktım ve açık bir çilingir bulma umuduyla yürümeye başladım. Sokaklar yavaş yavaş tenhalaşmaya başlamıştı evin sokağına yakın bir yerde olan çilingire doğru ilerlemeye başladım. Aklımdaki sorularla artık baş edemiyordum. Ya bir gün cidden kafayı yersem? Neyse kardeşimi bulayım ondan sonra delirmeyi de düşünürüz. Onun bile düşüncesine kurarken nasıl akıl sağlımı koruyabilirdim ki? caddeden sokağa dönen yola dönerken bir vücuda çarptığımda gümüş miyavladı. "Oha yavaş be yavaş" Kafamı kaldırdığımda sabah ki çocukla yine karşılaşmıştık.

ACININ KAYBIWhere stories live. Discover now