"Ben nedenini biliyorum da söyleyince kızıyorsun aşkım"

"Yağmur bana yardım etmen için aradım seni pişman etmesene ya." Mihra, Yağmur'un imaları yüzünden iyice karışan kafasını iki gündür toparlayamamıştı zaten. Şimdi yine aynı şeyleri ısıtıp ısıtıp önüne sürüyordu.

"Of tamam ya demedik bir şey."

"Ne yapacağım şimdi ben."

"Sadece kendin ol ve lütfen yelkenleri suya indirme saf kızım tamam mı?" Yağmur olanları yalnızca Mihra'nın anlattığı kadarıyla biliyordu. Ve o açıdan bakıldığı zaman Ali Asaf'ın hiçbir haklı yönü yoktu. Kesinlikle affedilmeyi hak etmiyordu. Kuzenini çok üzmüştü. Mihra'nın hassas bir kız olduğunu bilmiyor muydu? Bu kadar üzüleceğini bile bile hayvan gibi davranması çok saçmaydı. Kesinlikle kuzeninin ona verdiği değeri hak etmiyordu.

"Tamam."

"Ben kuzenimi sokakta bulmadım. Sahipsiz mi sandı seni yok sevgilim istemiyor görüşmeyelim yok gel beni son kez dinle Allah Allah ya kimsin paşam sen." Mihra oturduğu yerde gergince ayaklarını sallarken Yağmur'un söyledikleriyle aniden parlamıştı.

"Evet ya kimsin sen nereden geliyor bu cesaret."

"Heh işte ben de onu diyorum."

"Tamam gidip konuşacağım ve derdi neyse öğrenip geleceğim sonra da bir daha asla onu düşünmeyeceğim bitti."

"Aferin benim kuşuma yürü be kim tutar seni." Yağmur uzun süre ses alamadığı telefonu kendisinden uzaklaştırıp kapalı ekranı görünce kaşlarını çatmıştı.

"Mihra, alo sesin gelmiyor sanırım alo." Şok ile gözlerini büyütmüştü. Resmen bir peçete gibi kullanılıp atılmıştı. Bu ona yapılır mıydı?

Telefonunu eşofmanının cebine atarken şaşkınlığına rağmen keyifle söylenmişti. "Ah minik civciv öyle bir tutulmuşsun ki farkında bile değilsin."

Aldığı gazla telefonu kapatan Mihra ise uzun salaş kazağını düzeltmiş oturduğu için iyice yukarı katlanan şortunu çekiştirerek kazağın altından hafifçe belli olmasını sağlamıştı. Çıkardığı ceketini tekrardan üzerine giyerken telefonun ekranından rimelini kontrol etmişti.

Hazırdı.

Okuldan çıkar çıkmaz yüzüne vuran rüzgar ile soluklanırken bakışları istemsizce hala bıraktığı yerde duran arabaya ve içindeki bedene kaymıştı. Gerçekten de üç saattir burada kendisini beklemişti. Arabanın kapısı aralanırken gözlerini kaçıran Mihra hiçbir şey söylemeden otoparka doğru yürümeye başlamıştı.

"Nereye gidiyorsun?" Genç kız, heybetli bedeni ve gür sesiyle neredeyse üç katı olan adamın çocuksu yakarışı ile gülmemek için dudağını ısırmıştı. Onu unuttuğunu falan mı sanmıştı. Bir an gözüne çok sevimli gelmişti.

Ah ne diyordu. Sevimli falan değildi. Ona hala kızgındı.

"Otoparka gidiyorum senin arabana bineceğimi düşünmüyorsun değil mi?" Genç adam bugün yediği kaçıncı veto olduğunu saymadan kaşlarını çatmıştı.

"Mihra saçmalama güzelim."

"Ali Asaf seni uyarmıştım bana böyle seslenemezsin."

"İnadını seveyim senin." Mihra kendi kendine söylenen adamı umursamadan arkasını dönmüş gidiyordu ki ne zaman yanına kadar geldiğini fark etmediği adamın kolundan kavradığı gibi kendi aracına doğru götürmesiyle gözlerini sonuna kadar aralamıştı.

"Ali Asaf ne yapıyorsun, bırakır mısın kolumu, ya bıraksana binmiyorum işte senin arabana." Koca siyah aracın tam önünde yolcu koltuğunun yanında canını asla acıtmayan iri elden kurtulan Mihra, küçük bir çocuk gibi kollarını bağlamış diktiği burnu ile tam karşısında duran adama bakıyordu.

MİHRAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin