*3| 'onsuz nasıl nefes alacağım'

149 11 0
                                    


******

İyi geceler nasılsınız.

Umarım iyisinizdir bende iyiyim.

Size keyifli okumalar.


Hande

Aslı'nın gidişi yaklaştığında, içimde büyük bir boşluk hissediyordum. Onunla geçirdiğim her an, hayatıma anlam katıyordu. O, benim en yakın arkadaşımdı. Ama sadece arkadaş değil, aynı zamanda aşkımdı. Ona bunu söyleyemedim. Çünkü onun bana karşı hissettiği şeyin aynısı olduğunu sanmıyordum. Belki de beni sadece bir arkadaşı olarak görüyordu. Ve ben, onu kaybetmekten çok korkuyordum.

Bu yüzden, ona olan aşkımı içimde saklıyordum. Onunla konuşurken, ona bakarken, ona dokunurken, kalbimdeki yangını gizliyordum. Onunla birlikteyken, onun mutlu olmasını istiyordum. Onun için her şeyi yapardım. Ama ona olan duygularımı söyleyemezdim.

Sadece Simge biliyordu. O, bana her zaman destek oluyordu. Onunla dertleşebiliyordum. Bana cesaret veriyordu. Ama ben, yine de adım atamıyordum. Çünkü Aslı'nın gidişi, bana bir fırsat değil, bir korku veriyordu. Bu hislerimi ona söylediğimde ya bana küserse? Ya ona da inanmazsa? En kötüsü de ya onu kaybedersem...

Bu sorular, kafamı karıştırıyordu. Ama artık zaman daralıyordu. Aslı, yarın sabah uçakla İstanbul'a gidecekti. Oradan da tedavi olacağı hastaneye. Olayları öğrendikten sonra tüm geceyi beraber geçirmiştik. Hem Saliha hem de ben Aslı'ya yanında olduğumuzu hissettiriyorduk. O gece beraber uyuduk.

***

Sabah Saliha'nın alarmı ile uyandım. Gerçekten Aslı'nın dediği kadar kötü bir alarm. Yatakta doğruldum yanımdaki yatağa baktım fakat Aslı orada değildi. Telaşla etrafa bakındım. O sırada biraz fazla hareket etmiş olacağım ki Saliha'yı da uyandırmıştım. Saliha gerinerek uyandı. Onun da ilk baktığı şey Aslı'nın yatağıydı. Üzerindeki uyku sersemliği ile
"Nerede Aslı?" dedi.

Ellerimi bilmiyorum der gibi açtım. Banyo kapısı açıldı. Aslı üzerinde bornozu ile çıkmıştı. Gözlerinin içi kıpkırmızıydı. İçerde ağladığı çok belliydi. Ellerini çırparak "Haydi bakalım uyuyan prensesler, yetişmemiz gereken bir uçak var." dedi. Buruk bir gülümseme ile. Hepimiz hızlıca hazırlanıp kahvaltıya indik. Tüm takım ile kahvaltıda buluşacaktık. Ona moral vermek istiyorlardı. Kahvaltıda, herkes Aslı'ya neşeli davranmaya çalıştı. Onu güldürmeye, eğlendirmeye, rahatlatmaya çalıştı. Ama ben, ona bakamıyordum. Gözlerim doluyordu. Onun gülüşü, sesi, kokusu... Bunların hepsini kaybedecektim. Belki de sonsuza kadar. Bu düşünce, beni kahrediyordu.

Aslı, bizimle yarınki maç hakkında konuşmaya başladı. Hala tüm aklı turnuvadaydı. "Of yarın o Brezilyalılara göz açtırmayın. Şimdi onlar atıp tutuyorlardır. Tabii Ebrar Karakurt'la daha tam karşılaşmadılar." Bunu derken gülmeye başlamıştı. Ebrar onun sözlerine karşın elindeki çatalı masaya vurarak "Of zaten şimdiden başlamışlar Twitter'da büyü yapmaya. Bu kadar korkmayın be kardeşim."
Masadaki herkes gülmeye başlamıştı.
Aslı "Kızım ben bile size karşı oynadığımda ödüm kopuyor." Zehra lafa atladı. "Valla sana blok yaparken kolum kopuyor Aslı. Sen de az değilsin."
Kızlar konuşmaya devam ediyorlardı. Bense sadece onları izliyordum. Son olarak kupayı alıp ona getirmemizi istedi. Ona, onun için oynayacağımı, kazanacağımı, kupayı ona vereceğimi söyleyemedim. Çünkü bunlar, yeterli değildi. Ben, ona kendimi vermek istiyordum.

Bir anda ona çok dikkatli bakmış olacağım ki bana dönerek uzun uzun gözlerime baktı. O anda gözlerimizle konuştuk. Onun korkusunu, üzüntüsünü, umutsuzluğunu gördüm. Ama ben, onun gözlerinde başka bir şey daha aradım. Bu bencillikti belki ama sevgisini, aşkını, tutkusunu aradım. Ama bunu bulamadım.

Sonra kafasını usulca omzuma yaslayıp takıma bakmaya devam etti. Buradan ayrı kalmak istemiyordu. Aynı benim ondan ayrı kalmak istemediğim gibi. Onun sıcaklığını, nefesini, nabzını tüm vücudumda hissediyordum. Ona sarılmak, onu öpmek, onu bırakmamak istiyordum. Ama bunu yapamıyordum.

***

Kahvaltı hiç istemesek de bitmişti. Aslı masadan kalktı. Herkesle teker teker sarıldı. Herkese ayrı ayrı veda etti. Bana geldiğinde, kalbim duracak gibiydi. Onunla sarılamadık ilk anda. Çünkü ikimiz de veda etmek istemiyorduk. Bunu görebiliyordum. Ama ben, ona dokunmak istiyordum. Onu sımsıkı sarılmak, onu öpmek, onu bırakmamak istiyordum. Kollarımı iki yana sallayıp kocaman açtım. Hızlıca koşup bana sarıldı. Ben de onu daha da sıktım. Sanki tek vücut olmuştuk. Aramızdan hava bile geçmesine izin vermiyorduk. Onun sıcaklığını, onun nefesini, onun nabzını tüm vücudumda hissediyordum. "Sakın ama sakın bırakma beni. Sakın." dedim titreyen sesimle. "Söz ver. Ve bana sakın pes etmeyeceksin. Gerekirse tüm acını bana yansıtacaksın ama pes etmeyeceksin. Sensiz nefes alamam Aslı. Olmaz yapamam. Bana söz ver." dedim.

Başta kafası ile salladı ama duymak istiyordum sesini. Onun sözünü duyup inanmak istiyordum. Eğik olan başının altına kafamı eğerek onun gözlerine baktım. Onun gözleri, bana çok şey anlatıyordu. Kafasını dikleştirip gözlerime uzun bakıp "Söz" dedi. Sesinde bir titreme vardı. Ağlamak üzereydi. Kendini o kadar sıkıyordu ki ağlamamak için.
Hızlıca tekrar sarılıp boynuma öpücüğü bırakıp ayrıldı benden. Elini sallayarak arkasını döndü ve kapıdan çıktı. Gözden kaybolduğu anda kendimi bırakmıştım. Gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Simge yanıma geldi.

"Nasıl yapacağım Simge, onsuz nasıl nefes alacağım?" Gözünden akan yaşları kontrol etmeye çalışırken.

****

Hikaye nasıl gitsin istediklerinizi paylaşmaktan çekinmeyin yorumlarda bulaşalım seviliyosunuzz💖💖

Oy verirseniz çok sevinirim şimdiden teşekkürler. Enyakın zamanda görüşmek üzere

kalsiferWhere stories live. Discover now