5. BÖLÜM ÇANTA

46 11 3
                                    

Sabah olmuştu. Bugün erken kalkmıştık. Saat 10.00'du. Yağmur ile beraber aşağı indik. Annem bize çok güzel bir sofra hazırlamıştı. Annem biz aşağı iner inmez

"Buongiorno" * Günaydın, diye bağırdı. Galiba kulak zarım patlamıştı. Kahvaltıya oturduk. Kahvaltımızı yaparken annem konuştu.

"Kızlar heyecanlı mısınız?" dedi. İkimiz de anlamamıştık. Annem konuşmaya devam etti.

"Yoksa unuttunuz mu bugün okul kaydı yaptıracağımızı?" Hayır, bunu unutmuş olamazdım. Konuşmaya girdim.

"Anne ben bugün okula gelmesem olur mu?"

"Neden ki?" diye sordu.

"Hani dün çantam kaybolmuştu ve ben senin telefonundan kendi numaramı aradım."

"Evet"

"Aradığım kişiyle bugün saat birde buluşacağız o yüzden ben gelemem" dedim. Yağmur enerjik bir şekilde konuştu.

"Ender abla biz seninle beraber gideriz olur mu?"

"Tamam, izin veriyorum" dedi. Kahvaltımızı yaptıktan sonra hazırlanmak için odama çıktım. Önce duşa girdim. Duştan çıktığımda saat 11.30'a geliyordu. Hemen hazırlandım. Üstümde beyaz crop, altımda açık mavi bir kot şort, ayağımda yüksek tabanlı beyaz ayakkabı, üzerime de beyaz bir ceket, siyah bir çanta ve son olarak boynumda sarı çiçekli küçük bir kolye vardı. Yağmur'u çağırdım ki bana makyaj yapsın. Hafif bir makyaj yapmıştı. Hazırdım. Evden çıkarken saate baktım. Saat 12.30'du. Bir taksi çevirip bindim. Buluşacağımız yere gelmiştim ama kimse yoktu. Telefonumda olmadığı için arayamıyorum. Biraz bekledikten sonra birisi gelmişti ama o omuydu bilmiyordum. Sonra yanıma biri geldi ve dedi ki;

"Sei Lia Demirel?" dedi. Ama bu kişi baloda olan ve Yağmur'un dediği Ateş Çakmak'tı. Galiba telefondaki oydu. Bende Türkçe konuştum.

"Evet, benim" dedim ama utangaçlıktan geberiyordum. Şuan yanaklarımın kızardığına yemin edebilirdim. Benim ismimi nerden biliyordu peki? Konuşmayı devam ettirmek için bir cümle daha söyledi.

"Çantanın içinde kimliğin de vardı" dedi. Birde benim çantamı da açmıştı.

"Telefonun çaldığında kimliğin içindeydi. Yani yanlış anlama çantanı kurcalamadım" dedi. Aklımı mı okuyordu? Hiç konuşmamıştım.

"Sizde o zaman Ateş Çakmak değil mi?"

"Evet, benim" dedi. Sonra da çantamı verdi.

"İsterseniz içine baka bilirsiniz" dedi. Bu çocuk bu kadar kibar olmak zorunda mıydı?

"İsterseniz bir şeyler içelim" dedim. Ben bunu nasıl dedim onu da bilmiyordum. Galiba ilk cesaretli cümle söylemiştim. "Tamam" diye karşılık verdi.

Bir kafeye oturmuştuk. İkimiz de hiçbir şey konuşmamıştık. Sonra cümleye girdi.

"Konuşacak bir şey yok, o zaman birbirimize soru soralım" dedi. Kabul ettim. Çünkü gerçekten koşacak bir şey yoktu.

"İlk soruyu sen sor o zaman" dedim.

"Tamam soruyorum. Çantayı bulan kişinin ben olduğumu görünce ne hissettin?" diye sordu.

"Cıvama hemen, ben senin tanığın o erkek peşinden koşan ya da Ateş Çakmak ile evlenme hayâli kuran kızlardan değilim. Açıkçası seni görünce bir şey hissetmedim, sadece şaşırdım" demiştim. Niye bu kadar kızmıştım ki? Neden sert cevap verdim ki?

"Tamam, sakin ol kral. Bir şey demedik" dedi. Sonrada;

"Sor, sıra sende" dedi. Ne sormalıydım?

"Benim çantamı neden masadan aldın? Ben zaten geri gelmiştim" diye sordum.

SON VEDAWhere stories live. Discover now