1. "Yaşamak için, Sebebim Yok."

551 70 18
                                    

1996

Harry, gözlerini yeni doğmuş bir bebek gibi açmak istiyordu. 11 yaşında alışık olduğu düzen değişmiş, hayatı bir Karanlık Lord tarafından tepe-taklak olmuştu. Her şey Hagrid'in onu teyzesinin evinden almasıyla başlamıştı, değil mi?

Hayatında değer verdiği, arkadaşım diyebileceği insanların hayatına girmesi, 11 yaşında yaşanmaya başlamıştı. Hayatın acı gerçekleri yüzüne vurmuş, Büyücülük Dünya'sı bile ona merhametle yanaşmamıştı.

Ailesinin bir trafik kazasında değil, bir Karanlık Lord tarafından öldürüldüğünü öğrenmiş, yetmemiş, bir de insanların ona kahraman olarak gördüğünü öğrenmişti. Oysa ki, Harry daha büyü ne demek onu bile bilmiyorken insanların ondan beklentileri olduğunu anlamıştı.

Büyücülük Dünya'sı ondan kahraman olmasını, Albus Dumbledore çocuk ama kahraman olmasını, Hogwarts öğrencileri bir kurban olmasını istemişti.

Yapamıyordu. Bir kurban olamıyordu, çünkü ölemiyordu. Evet, bunu fark etmişti. Kaç yıldır bir Karanlık Lord peşindeydi, yaşamadığı olay, çekmediği işkence kalmamıştı ve hâlâ hayattaydı. Bu işte bir bit yeniği olduğunu hissediyordu Harry.

O kurban olamıyordu, evet, ama etrafındaki ailesi öyle değildi. Ailesini, Cedric'i, Sirius'u kaybetmişti ve Harry bunun devamının geleceğinden emindi. Ölümler durmayacaktı, çünkü savaş devam ediyordu.

Geçen yıl, ona kaçık, yalancı diyen insanlar şu an yüzsüz gibi onu desteklediğini söylüyordu. Desteklemek? Büyücülük Dünya'sının desteği; onu kurban vermek ve kaçıp ülkeden gitmekti. Herkes onun kendisini feda etmesini bekliyordu.

Daha 16 yaşında reşit bile olmamış çocuktu. Oysa ki, büyücü ve cadılar daha reşit olmasına bakmayarak onu kurban veriyorlardı. Bu da bir suç, değil miydi?

Büyücüler acımasızdı. İşlerine geleni baş tacı olarak tanırken, işlerine gelmeyen cadı ve büyücüleri kimse ismini bir gazetede, bir başarıda bile okuyamazdı, çünkü Büyücülük Dünya'sı için gerekli bir insan değildi.

Harry gözlerini kapatmak ve hiçbir zaman uyanmamak istiyordu. Sanki, uyuya kalsa, onların sesini duyamayacaktı.

Şimdi, istediği tek şey tek ailesi gibi tanıdığı, biraz olsun zaman geçirdiği ama yine onun gerizekalığı yüzünden ölen vaftiz babasına sarılabilmekti. Ama o da artık yoktu.

Gözünden akan yaşı silmedi Harry. Kaçıncı ağlayışıydı, bilmiyordu, saymamıştı. Bildiği tek bir şey vardı; O da Sirius'u çok özlediğiydi.

Gryffindor Ortak Salon'una inmiyordu, çünkü insanların bakışlarıyla karşılaşmak istemiyordu. Ona kahraman, kurtarıcı olarak bakmalarından nefret ediyordu.

Saate bakmak için bir büyü mırıldandı ve Profesör Dumbledore'un onu yanına çağırdığı saatin yaklaştığını görünce, ayaklandı. Üzerinde normal kiyafetleri vardı, çünkü dersler bitmişti ve rahatsız edici cüppelerle gezmek istemiyordu.

Gryffindor Ortak Salon'u kalabalıktı. Beş ve altıncı sınıf Gryffindor'lar yaklaşan Quidditch maçı hakkında konuşuyorlardı. Harry bir an neden onu çağırmadıklarını düşündü, sonra hatırladı. Ah, evet, Quidditch takımından ayrılmıştı.

Geçmişte Kalan Kahraman || Harry Potter AuUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum