"Aslında bunu bana kendisi teklif etti." Dedim geçiştirerek. Kaşlarını çattı. "Bizim bildiğimiz Black? Kafası sadece muzipliklere çalışır sanırdım. Söyle hadi neden bu teklifi yaptı?" Bir süre düşündüm. "Fazla vakit geçirmesek de sanırım ailemle ilgili problemleri biliyor. Bu yüzden noelde burada onlarla kalmamı teklif etti." Yüzünde inanmaz bir ifade belirdi. "Biraz hızlı değil misiniz?" Anlamsızca ona baktım. "Ne konuda?" Kıkırdadı ve ayağa kalktı. "Boşver," Kolumu tuttu ve beni kaldırarak kolları arasına aldı.

Margaret Malfoy, yani yeni adıyla Margaret Johnson. Annemin Hogwarts dönemindeki en yakın arkadaşı ve aynı zamanda Lucius'un halasıydı. "Senin yüzünden trene geç kalıcam." Kollarımı ona doladım. "İçin rahat olsun Magie teyze. Bu noel aile dramı olmayacak." Zaten karışık olan saçlarımı tekrar karıştırdı. "Resmen en yakın arkadaşımı büyütüyorum. Bir insan annesine bu kadar benzeyebilir mi?" Bana baktı. "Bu kadar sarılma yeter. Pek sevgili kocana dönme vaktin geldi." Dudaklarını büzdü. Alnıma bir öpücük koydu ve el valizini de alarak kapıya yöneldi. "Hadi küçük hanım. Biricik teyzeni yolcu etme vaktin geldi."

Gülümsedim. "Jason ile trende mi buluşacaksın?" Birlikte önce odadan sonra derslikten çıktık. "Yani, evet. Uzun zaman sonra onunla vakit geçirebileceğim için mutluyum." Burukça gülümsedim. Jason teyzemin oğluydu. Hufflepuff binasındaydı ve benden bir yaş büyüktü. Onunla teyzemle olduğu kadar yakın değildik. Yani iyiydik ama okulda görüşme şansımız fazla olmuyordu. Tatillerde de evden bile zor çıktığım için arkadaşlığımızı sürdüremiyorduk. Aslında annem olmadan önce birkaç kez birlikte oyun oynamıştık. Fakat babam bunu öğrendi mi onunla konuşmamı kati suretle yasaklamıştı. Çünkü babası bir Muggle doğumluydu. Zaten teyzem bu yüzden ailesi tarafından reddedilmişti.

Hogwarts'ın çıkışına ilerlediğimizde ona gülümsedim. "Tatilden sonra görüşürüz. Jason'a yeni yıl dileklerimi ilet." Tekrar saçlarımı karıştırdı. "Bir gün sen de bizimle kutlayabileceksin. Sana söz veriyorum." Eğildi ve bana kocaman sarıldı. Zorlukla nefes aldım. "Tabi beni boğmazsan." Kıkırdadı ve yanımdan ayrıldı. Bir süre gözden kayboluşunu izledim. Ben ise kahvaltı için ortak salona ilerledim. Derin bir nefes aldım, ilk kez bu kadar boştu Hogwarts koridorları. Koşmak, nedense delice koşmak istemiştim. Beni yargılayacak kimse yoktu.

Ensemde bağladığım saçlarımı açtım ve koşmaya başladım. Uzun koridorlarda özgürce koştum. Bacaklarım alışılmadık egzersiz sonucunda yanıyor olmasına rağmen durmadım. Ortak salona yaklaştığımda yavaşladım, nefes nefeseydim. Yüzümde aptal bir gülümseme vardı. Mutluluğun ve huzurun dans ettiği bir gülümseme. İki kanatlı kapıyı açtım. Slytherin masası tamamen boştu. Bu içimdeki son endişe kırıntılarını da yok etmişti. Sonra en solda duran Griffindor masasına baktım. Dört çapulcu çoktan kurulmuş tek başlarına koca salonu kahkahalarıyla dolduruyorlardı. Beni ilk fark eden Remus oldu.

El salladı ve beni masaya davet etti. Gözlerim ilk olarak her zaman oturduğum boş masaya kaydı. Sonra yutkunarak dörtlüye yaklaştım. Sirius sağ tarafındaki Peter'a yanaşarak bana yer açtı. Yanına oturdum. Masada ilk başta sessizlik yayıldı. Herkes bu masaya oturacağımı biliyordu ama ne konuşacaktık? Eminim ki bu aptallar bunu düşünmemişti. Bana ilk elini uzatan James oldu. "Eminim ki ikimiz de birbirimizi tanıyoruz. Ama artık resmi olarak tanışma zamanı geldi. Ben James Potter, Çatalak." Lakabından ikinici ismi olarak bahsetmesi samimiyetinin işaretiydi. Masanın üzerinde asılı duran elini tuttum.

"Şirin Akel, memnun oldum." Hemen sonra Remus uzattı. "Remus, fakat bana Aylak derler." Gülümsedim ve onunda elini sıktım. Ardından Peter bir baş selamı verdi. Öncesinden daha kısa süren bir sessizliğin ardından Sirius konuşmalarına devam etti. "Şimdi, geçen Hogsmeade'e aldığımız koku bombalarını gece Slytherin masasının altına yerleştireceğiz." Remus kaşlarını çattı. "Bütün bombaları mı?" Sirius hınzır bir gülümsemeyle göz kırptı. "Sonuçta Slytherin masasına en uzak masa bizimkisi." James güldü ve tabağına biraz yumurta koyarken konuştu. "Yanlış bir zamanda patlamaması için güçlü bir tılsım yapmalıyız."

Ben yanlarındayken nasıl bu kadar rahat konuşmaları şaşırtıcıydı. Özellikle şakalarının hedefinde ben de varken. Dayanamayarak söze girdim. "Akşam yemeğinde mi yoksa kahvaltıda mı patlatmayı planlıyorsunuz?" Birbirlerine baktılar. "Kahvaltıda." Diye cevap verdi Remus. "Abim kahvaltı etmez. Bella, Lucius ve Severus da kahvaltılarda fazla oturmaz. Akşam yemeğinde patlatırsanız daha isabetli ve beklenmedik bir sürpriz olur." James gülümsedi. "Sanırım haklısın." Sonra gözleri bir anda parladı. "Hey sen yedive altıncı sınfların tam olarak nerede oturduğunu biliyorsun değil mi?" Başımla onayladım. "Genel olarak." Dedim.

"Harika! Bana o Sümsükus'un oturduğu yeri tam olarak göster. O yağlı saçlarının haftalarca kokmasını istiyorum." Yan gözle ona baktım. Ona Severus'un yerini ispikleyecek miydim? Evet, sonuçta bunu yapan ben değil, onlar olacaktı. Kahvaltının devamında onlar sohbet ederken onları dinledim. Benim yanımda rahatlardı. Bana güveniyorlardı. Neden? Bende onlara güven veren şey neydi? Bunu ileride sormak için kendime söz verdim. Şu an sadece tadını çıkartacaktım.

Şirin Akel (Harry Potter Au)Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt