Necmi:

-''Hakkın ödenmez, naçizane bunu kabul edin.''

Ebe kadın:

-''Aman beyim, işimiz bu! Ben ara ara kontrole gelirim isterseniz.'' derken aklında kopardığının daha fazlası vardı.

Necmi heyecanla karşılık vermişti ona:

-''Gel! Hem Sara'ya yol yordam öğretirsin, ilk bebeği, deneyimi yok.''

Ebe kadın, kalbinin deli gibi attığını kulaklarında duydu. Her gelişi yine aldığı miktara yakın bir şey demekti. Zaten Necmi'nin varlığını duymayan yoktu buralarda. Bulundukları yer neredeyse şehre bitişik gelişmiş bir kasabaydı. Şehre mesafeleri sadece birkaç kilometre. Sonrasında ebe kadın adamın fikrini değiştirmesinden korkar gibi bir anda kaybolmuştu oradan. Zaten Necmi mutluluktan bir şeyin farkında değildi. Aralarına yeni katılan oğlu ile adeta cennete ikinci adımını atmıştı.

       Sara ise yatağında sadece onları dinlemiş ve yine kocasına bakmıştı uzun süre. Ve kendi kendine o anın duygusallığında yormuştu beynini. Mutluluk bu muydu? İçi rahat ve kıpır kıpır, sanki çok daha güzel günleri olacağını kendine fısıldayan bir ses var aklında. Bir anlık tereddütün ardından kesin kararını vermişti. Mutluluk tam da böyle bir şeydi. Sevilmek ve artmak! Sara, sonrasında bitkin hissetmişti kendini. Gözleri elinde olmadan yavaşça kapanmıştı. Ebe kadının dediği gibi doğum biraz zorlu olmuştu. Oğlu oldukça tombiş hatta tosuncuk sayılabileceğinden biraz işi güçleştirmişti. Elenika hanımının uyuduğunu görünce bebeği almak için yatağa doğru eğilmişti de Necmi hemen anaç bir kartal gibi atılmıştı:

-''Yavaş! Sen çocuk bakmayı bilir misin?''

Elenika onun bu telaşlı haline gülmüştü ve onu iç rahatlığı ile yanıtlamıştı sonra:

-''Köyde üç kardeşimi ben büyüttüm beyim!''

Necmi:

-''Haaa! Ama sen yine de çok dikkatli ol!''

Elenika:

-''Tabii efendim.'' derken bebeği yavaşça önceden hazırlanmış yatağına yatırmıştı. Sara bunu daha sonra Elenika'dan dinlerken çok gülmüştü. Elenika'nın müthiş bir taklit yeteneği vardı. Anlatırken Necmi'nin aynısını yapmayı da başarmıştı. Sara ona bunu birkaç kez tekrarlatmıştı hatta.

          Sara geçmişe uzanıp bunları düşünürken kış bahçesinin rahat ve yumuşak koltuklarına bırakmıştı kendini. Burası gerçekten düşlerinin bile çok ötesinde bir evdi. Buraya ilk geldikleri günü anımsadı sonra. Aklında sıradan bir yer vardı ama o çoktan gönüllüydü öyle bir eve bile, yeter ki huzuru olsun!

      Çift atlı gösterişli arabaları bir süre kırsal alanda ilerledikten sonra hafiften sağa kıvrılmıştı. İleride kocaman demir kanatlı bir kapı görünmüştü. Sık demir parmaklılardan oluşan, devasa iki kanadı olan bir kapı. Kapıdan görünen bahçe dışında yüksek duvarlar engelliyordu daha fazlasını. Derken nereden çıktığı belli olmayan bir adam koşarak gelmiş ve o büyük kapıyı açmıştı kendilerine. Bir vakit bahçedeki dar, taş döşeli yolu takip ettiler ama iki yanlarından akıp giden bahçe insanın ağzını açık bırakıyordu. Kendi halinde yükselen kocaman ve yüksek ağaçlar, onların arasına yerleştirilmiş küçük ağaççıklar ama bu ufak olanlar usta bir bahçıvanın elinde şekillenmişti. Kimisi küre şeklinde, kimisi bir kuş kanadı benzeri. Çimler bir halı gibi muntazam her yeri kaplamıştı. Renk renk çiçekler ise başka bir alem. Nihayetinde görünen büyük evin tanımı oldukça zor. Kırmızı tuğladan duvarları, beyaz kapıları ve pencereleri ile adeta bir saray yavrusu! Pencerelerdeki dantel gibi işlenmiş demir parmaklıkların aynısı üst katın geniş dört balkonunda da var. Üst kat daha geniş ve uzun. Sara neden sonra gördü kapıda kendilerini bekleyen hizmetlileri. Ona yakın görevli saygıyla kendilerini bekliyordu. Bir an kendini bir kraliçeye dahi benzetti genç kadın. Lakin gördükleri umduğunun çok üzerinde olduğu için bir süre konuşamadı, sadece kocaman açılmış gözleriyle çevresine baktı. Hele içeri adım attığında ise bambaşka bir masal başlamıştı. 

SARA (Tamamlandı)Where stories live. Discover now