3. Kaderin Oyunu

138 7 15
                                    




3. KADERİN OYUNU

Yalnız büyüyen çocukların yere sağlam basması kolay olmuyordu. Annem ve babam vefat ettikten sonra amcam bana sahip çıkmış istediğim her şeye sahip olabilmem için elinden geleni yapmıştı. Yinede etrafta annesi ve babası ile dolaşan çocukları gördükçe, onların arkasında bir aile olduğu benimse yalnız olduğum gerçeğini hissettirmişti. Gözüm cama vuran yağmur damlalarındaydı. Yağmuru hep severdim. Tanrı'nın yeryüzüne hediyesi ve şifası olarak görürdüm. Aslında ben doğadaki birçok şeye kendimi iyi hissetmek için anlamlar yüklerdim. Hayatta, mutlu hissedebilmek için başka yolum yoktu.

Yağan yağmur şiddetini artırmış, sert esen rüzgar havayı daha da soğutmuştu. Rüzgarın şiddeti camda uğultu oluşturuyor akşamı daha da ürpertici bir hale getiriyordu. Asil ve diğer vampirlerinin gitmesinin üzerinden  yarım saat geçmişti. Ben henüz olayın sarsıntısını atlatamamış klinikteki odamda kapı açık bir şekilde oturuyordum. Deha ile hiç konuşmamıştık. Kapıdan kırılan cam parçalarını süpürdüğünü görebiliyordum. 

Asil'in söyledikleri zihnimden çıkmıyordu. Bir sarmaşık gibi zihnimin içerisine dolanmış her boşluğa sızmıştı. O hayvanlara laboratuarda neler yaptıklarını tahmin bile edemiyordum. Vampirler bu kadar kötü olabilir miydi? Babam bu kadar kötü olan bir ırka neden ön yargılı olmamam için çabalamıştı? Üstelik henüz küçücük bir çocukken.

Bir yandan söylediklerine hak vermiyor değildim. Bende insanların lideri olsam onlar için elimden gelen her şeyi yapardım ancak onun bu günahına ortak olamazdım.

Gözlerimi derin bir nefes verirken sıkıca yumdum. Kendimi rahatlatmaya çalıştım. Ona kustuğum nefret, söylediğim sözler eminim onunda zihninde dolanıyordu. Gerçi bir vampirin bir insanı bu kadar umursayacağına artık ihtimal vermiyordum.

Yerimden yavaşça kalktım. Odanın kapısına kadar yürüyüp omzumu dayayarak yaslandım. Kollarımı göğsümde birleştirdim.

"O vampir, sana neden avcı dedi? Neyi bilmediğimi söylüyordu?"

Deha elindeki işi bırakıp yavaşça doğruldu. Cevap vermek için acele etmedi. Önce yüzüme bakıp ne hissettiğimi anlamaya çalışıyor gibi görünüyordu.

"Dediğin gibi, o bir ampir ve sözlerine çok anlam yüklememelisin. Ben bir askerim. Olası bir vampir savaşına karşı eğitilmiş bir asker. Onlarda elbette bunu biliyor. Bize avcı diyorlar."

Kaşlarım havalandı. Dudaklarımı birbirine bastırıp yine derin bir nefes verdim. "Peki senin bu avcılardan olduğunu nereden anladı?"

"Burası çok büyük bir kasaba değil Nep! Hadi ama bir vampirin saçma sapan sözleri için beni mi sorgulayacaksın gerçekten?" Deha biraz telaşlanmış ve öfkeli görünüyordu.

"Seni daha önce hiç böyle görmemiştim. Bir vampiri camdan içeri fırlattın. Diğerini de boğazından tutup içeri kadar iteledin. Bunlar korkunç güçlere sahip varlıklar. Eminim aynısı ben yapmaya kalksam kemiklerimi un edene kadar ezebilirlerdi. Peki sen nasıl bu kadar güçlüsün onlara karşı?"

Deha oflayarak bana yaklaştı. Tam karşımda durduğunda iri elleri ile kollarımı tuttu. Gözlerimin içine bakarken samimi görünmeye çalışıyordu. "Bak, ben eğitildim Nep. Elbette onlarla savaşacak kadar güçlendim ama o ikisi bana karşılık vermemeyi de tercih etti. Efendilerinden korktukları belliydi. Birini senin çatında birini kapının önünde görünce korkudan deliye döndüm." Bir elini bırakıp yüzünü sıvazladı ve duraksayıp yere baktı. Huh diye bir nefes verirken başını yeniden kaldırdı ve yüzüme baktı. "Sana bir şey olma ihtimali beni delirtti. Ne kadar korktuğumu tahmin edebiliyor musun?"

MAYSARAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin