1.Gölgede Saklanan

Start from the beginning
                                    

Tabi her ülkenin kanunu farklıydı. Kimi ülkeler farklı yaşam alanları belirlemişti. Kimileri ise iç içe yaşamayı tercih ediyordu. Vampirlerinde bizdeki ülkeler gibi bölgeleri vardı. Her bölgenin liderinin katılımıyla oluşan bir konsey olduğunu duymuştum. Bizim ülkemiz son on yılda barışı daha güçlendirmek adına üniversitelere vampir öğrenciler almaya başlamıştı. Aynı şekilde vampir okullarına gönüllü öğrenciler gönderilmişti. İç içe yaşamaya çalışan iki ırk modeli benimsenmişti. Üniversitedeyken birkaç defa vampirle karşılaşmıştım. Kendilerini açıklamaktan çekinmiyorlardı. Dostane ve dürüst davranıyorlardı. Hem de, insanların aksine.

"Ben sadece işimle ilgilenmeyi seçiyorum Alin.  Vampirlerin varlığını bütün dünya kabul etti. Sende artık kabul etsen iyi edersin." Alin korku hikayeleri okumayı seven ama bir o kadarda korkan bir kızdı. Okuduğu dehşet verici vampir hikayeleri yüzünden de onlardan birisi ile karşılaşmaktan çok korkuyor karşılaştığında ise rengi atıyordu.

"Vampirler geceyi ve ormanı sever Neptün. Her vampir de dost değil. Lütfen geri dön. Senin için endişeleniyorum."

"Endişelenme. Köye girmek üzereyim. İşimi halledip hemen dönerim."

"Bak, son zamanlarda vampir grupların anlaşmayı bozmak için çeteleştikleri yönünde haberler okuyordum. Birkaç toplu saldırı da gördüm internette.  Hem.." Alin'in sesi kesik kesik gelmeye başladı. 

"Alin! Sesin kesiliyor. Daha sonra konuşalım." Dememe kalmadan telefon kendiliğinden kapandı. Şebeke tamamen gitmişti. Bu yüzyılda hala şebeke çekmeyen yerler olması trajikomikti.

Aracın camlarına çarpan küçük yağmur damlaları yüzümü buruşturmama sebep oldu. Bir bu eksikti.

Karnım guruldadı. Her zamanki gibi öğün ve saat tanımadan acıkmıştım. Kendimi bildim bileli bu açlığım bitmiyordu. Yemek yemeyi sever, çokça da yerdim ama kısa bir süre sonra yine karnım acıkırdı. Bu yüzden her zaman yanımda atıştırmalık bir şeyler olurdu. Yan koltukta duran çantama uzanmaya çalıştım.

Kemer yüzünden hareketim  kısıtlandığı için biraz daha çabalamam gerekmişti. Çanta kapıya yaslanmış oldukça uzakta duruyordu. Biraz daha uzanmaya çalıştığım anda ayağım istemsizce gaza fazla bastı. Bir anda hızlanan aracımı durdurmak için doğrulduğum da karşımda, tam yolun ortasında birini görmüş ve aniden frene basmıştım.

Ön kaportadan gelen ses kulaklarımı doldururken sarsılmanın etkisiyle alnım direksiyona çarpmıştı.  Nefesimi toparlayıp yavaşça başımı direksiyondan kaldırdım.  Sıkıca kavradığım direksiyon avuç içlerimi acıtmıştı. Kitlenmiş olan parmaklarımı yavaşça aralayıp yüzüme yapışan saçlarımı arkaya iteledim.

"Lütfen! Lütfen Tanrım çarpmış olmayayım!" diye mırıldanırken gözüm aracın ön kısmına kaydı. Görünürde kimse yoktu. Yolda da kimse yoktu.  "Ezdin! Onu ezdin aptal!" derken zihnimi toparlayıp hemen kemerimi çözdüm.  El frenini çekip aracın kapısını açtım. Ürkek adımlarla aracın önüne ilerlerken bir ceset görmekten korkuyordum.   Nefesim soğuğun etkisiyle havada buhar oluşturuyordu.

Yoktu! Hiç kimse yoktu. Etrafa bakındım. Hafif yağan yağmur sisi dağıtmış görüş alanımı biraz genişletmişse de kimse yoktu.  Hızla çarpan kalbimin üzerine elimi bastırarak eğildim. Diğer elimle yere değip destek alırken aracın altına bakabileceğim kadar eğildim.

Yoktu! Yine kimse yoktu. Ben hayal mi görmüştüm? Yoksa yine o halisülasyonlarımdan birisi miydi?  Gözüm kaportaya kaydı. Çizilmiş hatta biraz içine göçmüştü. Hayal görmemiştim. Ben birine çarpmıştım ve o şu an burada yoktu.

MAYSARAWhere stories live. Discover now