1- Prens Kim Taehyung

759 60 12
                                    


Kimsesiz yaşadığım bu günlerde sanata daha çok önem verir olmuştum. Hobilerim fazlasıyla artmış, yemek becerilerim gelişmişti. Yeteneğimi geliştirmekte en çok zorlandığım şey ise müzik olabilirdi. Keman çalmayı çok istemiştim ama sanırım yeteneğim yoktu bir türlü becerememiştim.

Saat epeyce yaklaştığından düşüncelerimi yarıda keserek beremide başıma geçirip evden dışarı adımladım.

Bugün küçük bir sergiye gidecektim. Bu sergiyi farklı kılan şey ise sergideki resim, tablo ve eşyaların çok eski yüzyıllardan günümüze kadar gelmiş olmasıydı. Sergileri severdim özellikle de tarihi değeri olanları. Açıkçası geçmişten günümüze kadar gelmeyi başarmış yaşanmışlık dolu tablolara bakmak ufkumu epeyce genişletiyordu.

Kulaklıklarımı kulağıma geçirip en sevdiğim şarkılardan birinin açtım. Black swan orchestra. Bu şarkının besteleri de çok eski yüzyıllardan birinde yazılmıştı. Hatta yaklaşık bir kaç yıl önce besteler bulunmuş ve bedenim bu değerli parçayla buluşmuştu. Şarkıyı her dinlediğimde içimde bir tanıdıklık hissi belirirdi. Sanki en başından beri bu şarkı benimleymiş gibi.

Serginin önüne geldiğimde kulaklıklarımı çıkarttım ve onları cebime atarak içeri geçtim. Tek tük insan vardı ve anlaşılan sanat hala günümüzde pek popüler değildi.
Gözlerimi üstünkörü etrafta dolaştırırken onu gördüm.

Hayatımda gördüğüm en güzel şey o olabilirdi. Güzelliğini anlatmaya kelimelerim yetmezdi. Hayır bir insandan bahsetmiyorum, gördüğüm tablodaki adamdan bahsediyorum. Bir tablo olmasına rağmen epeyce gerçekçi duruyordu. Sanki birazdan hareket edecek ve benimle konuşacak gibiydi.

Ayaklarım yavaş yavaş benden izinsiz bir şekilde ilerledi ve tablonun önünde durdu. Gözlerim o güzel çehresinde gezindi. Dikkatimi en çok gözünün altındaki beni çekmişti. Çok eski bir tablo olduğu aşikardı ama buna rağmen çok iyi bir şekilde korunmuştu.

Gözlerim yavaş yavaş altındaki bilgi kısmına kaydı. Üç kelimeden oluşuyordu, "Prens Kim Taehyung." Güzel bir adama güzel bir isim diye düşündüm. Ellerimi kaldırıp dokunmak istesemde buranın bir sergi olduğunu hatırlayıp çaresizce ellerimi geri indirdim.
Çok ayrı dönemlerde yaşamış olmamız ne üzücüydü. Oysaki birlikte olsaydık ne kadar çok yakışırdık. Kim Taehyung ve Jeon Jungkook.

Gözlerimi tanlodan ayırmaya çalışarak diğer eserlere doğru ilerledim. Hepsine baktım hemde bir tane bile atlamadan, her seferinde gözlerim ona kaydı. O güzel çehresi her defasında aklımı kurcaladı. En sonunda yine kendimi onun önünde buldum. Acaba sahibine gidip yalvarsam onu bana satar mıydı diye düşünmeden edememiştim.

Tabloya bakarken yanıma yaşlı bir kadın yaklaştı. "Dillere destan prens Kim Taehyung seni de etkiledi değil mi?" Kadının sorusuyla irkildim.  "Evet öyle, o gördüğüm en güzel kişi olabilir." Yaşlı kadın ufak bir kıkırtıyla güldü. "Dön ve sergideki insanlara bak evlat. Hepsi sadece merakla içeri girdi ve bir kaç fotoğraf çekinip gitti. Herhangi bir şeye bakar gibi prense göz değdirip geçtiler."

"Onlar görmüyorlar. Eğer cidden onu görselerdi yanından öylece geçip gidemezlerdi." Dediklerim yaşlı kadının hoşuna gitmiş gibiydi gözlerini prense çevirerek konuştu. "Bazen kaderler bir noktada kesişir. Hiç daha önce kesin görmediğini bildiğin birine kendini çok yakın hissettin mi? Sanki daha önce onunlaymışsın gibi."

Kadının sorusu aklımı karıştırdığında diyecek uygun bir cevap bulmaya çalışıyordum. Ama o benim konuşmamı beklemeden elime bir kolye tutuşturdu ve avucumu kapattı. "Beni iyi dinle ve bu kolyeyi sakın kaybetme evlat. Zamanı geldiğinde bunu kime vermen gerektiğini anlayacaksın. Ne pahasına olursa olsun kaybetme."

Avucumu açıp kolyeye bakmak istediğimde kadın buna izin vermedi ve uyarırcasına gözlerime bakıp tekrar konuştu. "Bu kolye prens Taehyung'un kolyesi. Söylenenlere göre bu kolyeyi ona çok önemli biri vermiş ve o günden sonra ölene kadar o kolyeyi boynundan hiç çıkartmamış."

İşte şimdi kafam karışmıştı. Kadın kolyeyi birine vermem gerektiğinden bahsetmişti. Kime vereceğimi nerden anlayabilirdim ki? Dalga geçiyor olmalı diye düşündüm ama bir yandan da bu kolyenin bir zamanlar onun narin boynunda yer ettiğini düşünmek içimi belirsiz bir hisle kaplıyordu. Taehyunga bu kolyeyi önemli birinin verdiğini söylemesi ise içimi huzursuzlukla doldurmuştu. Demek ki kolyeyi ona hediye eden kişi onun için çok önemliydi. Bir kere daha aynı dönemlerde olamadığımız için üzülmüştüm.

O gece eve gider gitmez internete prens Kim Taehyung yazmış ve aratmıştım. Hakkında en ufak bir şey çıkmadığında kadının bir deli olduğunu ve hatta anlattıklarını kıçından salladığını düşünmeye başladım.

Ya cidden öyle biri yoksa, aslında hiç var olmadıysa ve herhangi bir ressamın hayal ürünüyse. Onun gerçek olmama düşüncesi içimi burktuğunda buna ben de şaşırmıştım. Sanki gerçek olduğunda kendimi hemen elimle ona uzanabilecekmiş gibi hissetmiştim. Kafamı iki yana sallayarak düşüncelerimi dağıtmaya çalıştım. Saçmalama Jungkook O sedece bir resim bu derece onu düşünmen aptallık.

İç sesimi susturan bir çift göz aklıma düştüğünde hemen sanat atolyeme geçip onu çizmek için yola koyuldum. Resmine o kadar çok bakmıştım ki sanki ömür boyu birlikte yaşadığım birinin suratı gibi aklıma kazınmıştı sureti. Saatlerce resim için uğraştıktan sonra o karşımdaydı. Onu sergide gördüğümde içimde oluşan o yabancı ama tanıdıklaşan his tekrar bedenimi sardı.

Cebime sıkıştırdığım kolyeyi çıkartıp zincirini elime doladım. İlk defa onu inceleme fırsatı bulmuştum. Yuvarlak, oval bir kolyeydi. Üzerinde mavi küçük bir kristalden kalp vardı. Kenarlarında çizgi vardı, sanırım şu açılan kolyelerden diye düşündüm. Açmaya çalıştığımda açılmadı ve ben de kırmak istemediğimden zorlamamaya karar verdim. Oldukça eski bir kolye olduğundan kırılabilirdi ve kırılırsa çok fazla üzüleceğimi biliyordum.

Oturduğum sandalyede geriye doğru yaslandım ve hafifçe aşağı kayarak yatar bir pozisyona geldim. Kolyeyi zincirinden kaldırarak kendime doğru yaklaştırdım. Bir zamanlar onun boynunu süsleyen bu kolye şuan benim elimdeydi.

Bastıran uykuyla birlikte gözlerim duvardaki saate kaydı saat çoktan beş olmuştu bile. Anlaşılan resmi çizerken çok fazla zaman kaybetmiştim. Yavaşça yerimden kalktım ve ağrıyan belimi ovuşturarak yatağıma doğru ilerledim. Kolyeyi avucumun içine kapatarak yavaşça yatağa yerleştim ve kendimi uykunun kollarına teslim ettim.

Sabah gözüme giren ışıkla birlikte rahatsızca mırıldandım. Uykusuzluğun getirdiği mahmumlukla sırt üstü dönerek avucumda hissettiğim kolyenin olduğu elimle gözlerimi ovuşturdum.

Yavaşça gözlerimi açtım ve tepemde bana merakla bakan Taehyung'la göz göze geldim. Bir dakika ne yaptım? Gözlerimi kapattım açtım, yine ordaydı. Tekrar kapattım ve açtım Taehyung hala ordaydı. Yattığım yatakda benim falan değildi, kesinlikle değildi ne oluyordu lan burda.

✧・゚: *✧・゚:*✧・゚: *✧・゚:*✧・゚: *✧・゚:*

Öncelikle merhaba umarım bölümü beğenmişsinizdir.
Giriş bölümüyle karşınızdayım.

Eleştiriye ve yorumlarınıza açığım.
Şimdilik görüşmek üzere hoşçakalın.

bonds of fate Where stories live. Discover now