Dakikalarca sarılarak aydınlanan gökyüzünü izledik, güneşin doğuşu ile bulutların aldığı renkleri, binalara yansıyan güneş ışınlarını ve -en güzeli- Anıtkabir'in güneş ışınlarıyla parlayışını.

"Hadi, hazırlanalım."

Manzaranın güzelliğine dalmışken Doğa'nın sesiyle ona döndüm, ufak bir baş hareketi ve belirsiz bir mırıltıyla onu onayladım. Konuşursam yaşadığım anın gerçekliği yok olacak diye korkuyordum.

Çenesini koyduğu omzuma, çenesini yaslamanın telafisiymiş gibi hafif bir öpücük kondurdu. Bedenimden uzaklaştığında sıcaklığına olan arzumla titredim, derin bir nefes aldım. Doğa içeri girdiğinde bakışlarımı önüme döndürdüm, son defa etrafı inceledim.

Uzun binalar arasında kalan kısa birkaç katlı evlerin olduğu sakin ve az insanın yaşadığı bir yermiş gibi görünen bu bölgenin aslında kalabalık bir yer olduğunu düşündüm. İnsanlar, şimdikten işe gitmek için evlerinden çıkıyor, sessizce sokakları dolduruyorlardı.

Binaların arasında görünen Anıtkabir ile gülümsedim, uzaktan bile dikkat çeken ve neredeyse parlayan yapısıyla içimdeki heyecan alevlendi. Bugün, Ata'mı ziyaret edecektim.

۝

"Çocuklar, tam mıyız? Herkes ikili gruplar oluşturdu mu?"

Mehtap hocanın, ilkokul çocuğu gibi bizi küçük gruplar hâlinde bir araya getirmesine gülümseyip Doğa'ya döndüm.

"Merhaba, eşim."

'Eşim' kısmına vurgu yaparak ona eğildiğimde yanakları pembeleşti. Ellerimizi birleştirdi, göz bebekleri parlıyordu; hayranlıkla izledim onu.

"Merhaba, güzel eşim. Nasılsın?" Sesi titremişti... Hayır, şimdi onu öpmemeliyim.

"Çok iyiyim, ya sen nasılsın?"

Kolumun altına girip ellerimizi yeniden birleştirdiğinde bakışlarını etrafta gezdirdi. Ağaçların gölgesinde durmuştuk, sabah serinliği devam ediyordu.

"Ata'mı ziyarete gelmişim, nasıl kötü olabilirim ki?"

Heyecanla başımı sağa sola salladım. "Gerçekten, bende çok heyecanlıyım."

"Çocuğum senin eşin yok mu?" Mehtap hocanın sorusuyla Ayaz'a baktım, tek başına duruyordu.

Yüzünde geniş bir gülümseme vardı, saçlarını arkaya doğru yatırıp Mehtap hocayı cevapladı.

"Hocam ben eşsiz bir insanım."

Herkes söylediğine gülerken Mehtap hoca siyah saçlarını savurup yüzüne Ayaz'ınki gibi bir gülümseme yerleştirdikten sonra Ayaz'a kolunu uzattı.

"O zaman bana eşlik ediyorsun, eşsiz Ayaz."

Birkaç kişi yine gülerken bende Mehtap hocayla Ayaz'ı gülümseyerek izliyordum. "Memnuniyetle hocam."

Servisin bizi bıraktığı gölgelik yerden Anıtkabir girişine doğru ilerlemeye başladık. İki gruba ayrılmıştık, diğer grupta Serap hoca vardı bizde ise Mehtap hoca.

"Gençler! İki dakika dikkatinizi buraya verin. İlk beş servisten ben sorumluyum, dolayısıyla rehberiniz de ben olacağım. 'İki kişilik gruplar oluşturun.' dememin sebebi size daha çabuk ulaşabilecek olmam. Her neyse! Bakın gençler, burası Aslanlı Yol'un girişi. Sağda İstiklâl, solda ise Hürriyet Kuleleri var. Peki ya bu basamaklar, önemini bilen var mı?"

Basamaklar ile aramızda kalan birkaç metrelik mesafede etrafı incelerken Mehtap hocanın sorusuna cevap verememiştim. İçimdeki heyecan o kadar büyümüştü ki, bir an önce kuleleri gezip Ata'mı görmek istiyordum.

00.13Where stories live. Discover now