"Belki de..." dedi Namjoon belimden elini çekip beni yatağa tamamen yatırdığında. Üst bedenini biraz kaldırıp üstümde hakimiyet kurdu. Bakışları eğlenen bir hal aldığında anlamıyor gibi masumca baktım ona. Eli saçımın kenarında dolandı. "bu sabah biraz eğlenmemiz için bir işarettir."

"Hmm." dedim dudaklarımı büzerek. Anında bakışları dudaklarıma kaydı, onları ne zaman büksem hoşuna gidiyordu. Bu yüzden her seferinde farkında değilmiş gibi davranarak biraz büküyordum. "Kim veriyormuş o işareti?" diye devam ettim elim göğsüne gittiğinde.

Avucumun içini göğsüne sürttüm. Elimin altında belli etmemeye çalışsa da göğsünü kabarttı. Bu hareketine karşılık istemsizce gülümsedim.

"Seni özlediğimi ve doyamadığımı anlayan seks tanrıları olabilir." dedi ciddiyetle.

"Bir haftadır seks yapamadığımız için seks tanrılarının bizimle uğraşacağını sanmıyorum, daha büyük işleri vardır." dedim aynı ciddiyetle.

"Onlar kendi işlerini yapmıyorsa, ben yaparım." dedi dudaklarıma uzandığında. Başımı kaldırıp onu yarı yolda yakaladım, kalın dudakları sabah kuruluğunda olduğundan onu ıslatmak ayrı bir zevkliydi. Kuru dudaklarını hafif ısırdığımda acıyla tıslıyor, daha hızlı karşılık veriyordu. Bir elini yataktan destek alıp kendini tutarken saçımdaki eli yüzümden aşağıya doğru indi. Yarım atletimin altından girip kalın parmakları göğsümü sıkıca sardığında ve beklemeden sıktığında dudaklarından çekilerek inledim. Çeneme doğru kayan dudakları hareketlerini durdurmadan boynuma ilerledi. Dili boynumu talan ederken göğsümdeki eli canımı acıtıyor ama zevk veriyordu.

Ellerimi omzuna götürüp onu daha çok kendime çektiğimde boynuma minik bir ısırık bıraktı. İniltim odayı doldururken bir an sonra büyük bir çığlığa döndü. Bunun tek sebebi kapının çalınmadan aceleyle açılması ve içeriye tişörtünü ters giymiş Jungkook'un girmesiydi.

"Hyung çok aci- Oha!- Ay çok pardon. Düşüne-"

Jungkook olduğu yerde saçma cümleler sıralamaya çalışırken avucunu gözlerini kapatmak adına yüzüne götürmüş ve öyle sert vurmuştu ki 'şak' diye bir ses çıkmıştı. Vücudumun neredeyse tamamı gözüktüğünden Namjoon'u var gücümle üstümden itmiş kenarda duran örtüyü hızla üstüme çekmiştim.

"Hay anasını sikeyim cidden artık. Sikeyim de kurtulalım ya." Namjoon kolunu alnına vurdu, az önce zevkle kasılan suratı şimdi öfkeyle kasılmıştı.

"Ne biçim konuşuyorsun?" dedim kaşlarımı çatarak Namjoon'a döndüğümde. Bir nefes alıp baktı bana. Gözlerindeki siniri gördüğümde bakışlarımı kaçırdım. Bir noktada haklıydı, kendimi beş çocuklu bir ebeveyn gibi hissediyordum. Sürekli basılıyor ve asla sevişemiyorduk. "Tamam, demedim bir şey."

"Ne var ulan bu sefer ne var? Jimin'in düğmesi mi koptu, kemeri mi uymadı takımına, istediği ayakkabının numarasını mı bulamadı? Ne var oğlum derdiniz ne sizin benimle ya? Sevgilimle iki dakika vakit geçiremeyecek miyim ben?"

"Hyung ben bir bok yedim ama önce gözlerimi açabilir miyim?" Hâlâ kapalı gözüyle ortada dikildiğini fark ettiğimde gülümseyecek gibi oldum ama Namjoon'un bakışıyla tabiri caizse gülümsemem içime kaçtığında dudaklarımı birbirine bastırarak yüzümü örtüye sakladım.

"Aç." dedi Namjoon sinirle.

"Hyung ben dün biliyorsun kaçtım bu Jimin'den ortalıkta dolanıyordum işte, sonra akşam vakti bir bara girdim ama gör bak bar nasıl güzel, nasıl nezih, çok iyi bir ara sizi de götüreyim bayılacaksınız, ortamın ışıklandırması falan şahane. Hatta yarın eğlence için oraya gidebiliriz bak Jimin'e söyleyeyim bunu, kesin çok be-"

Alhece/ namjoonWhere stories live. Discover now