0.0 | gerçeğin sessizliği

1K 82 10
                                    

okunur mu hiç bilmiyorum ama okuyorsanız oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorumm💗💕






Yaklaşık iki aydır, aynı konuşma yapılıyordu ve Alican yalan söyleyemezdi; dinlemekten biraz sıkılmıştı.

Restoranın sahibi Danilo Zanna yarın restoranının ikinci yılının kutlayacaktı ve iki aydır hazırlıklar aralıksız devam ediyordu. Her gün aynı şeyler tekrar tekrar her bir çalışana kelimesi kelimesine ezberletilecek şekilde anlatılıyordu ve evet, bu bir noktaya kadar anlaşılabilirdi, kimsenin
hata yapma gibi bir olasılığı da yoktu fakat yorucuydu tüm bu tempo.

Alican sakinliğe ne kadar alıştığını tüm bu koşuşturmanın içinde bir kez daha fark etmişti. Sakin yapısı, herkesin birbirine bağırıp yapılacak en ufak hatayı kolladığı şu günlerde fazla göze batıyordu.

"Oğlum, Danilo'yu göreceğiz kanlı canlı. Sen burada oturmuş kös kös duvara bakıyorsun. Bir kendine gel bi' canlan."

Barış'ın dünyaca ünlü olan şeften, çalıştıkları yerin sahibinden, asker arkadaşı gibi bahsetmesine gülmeden duramadı Alican. Gülümsemesi yeterli bir cevap olmuş gibi devam etmişti Barış.

"İyi ki giyeceğimiz kıyafetler belli yoksa ne giyerdik oğlum, aşar bizi." giyeceğimiz kıyafetler dediği klasik üniformaydı. Açık yaka ceket, beyaz gömlek ve siyah, dublesiz pantolon.. gerçi bu Barış'ın giyeceği, garson üniformasıydı. Alican mutfakta çalışıyordu yani daha çok beyaz aşçı gömleğiydi onunkisi.

"Fotoğraf falan çektirebilir miyiz ki?" Barış'ın yine kendisini aşırı fazla kaptırması bu sefer Alican'ı da peşinden sürüklemişti. Mutfağa gelir miydi ki de görebilecekti Danilo Zanna'yı?

"Zannetmiyorum." diye yanıtlayabildi sonunda. Yine gözlerini duvarın köşesindeki küçük kırmızı noktaya dikmişti bunu söylerken. Yapılması gereken tarifleri not alırken keçeli kalemin ucu duvara gelmişti ve o günden beri o küçük kırmızı noktaya dalıyordu gözleri.

"Kanka bir kere de olumlu bir şey söyle bana. Neyine zannetmiyorsun? Gayette çektirebiliriz, fotoğraf sadece." yine başlıyoruz diye geçirdi Alican içinden. Barış'ın bu hallerini çekecek gücü yoktu bu nedenle sadece gözlerini devirip sustu.

"Şu depresifliğini kenara bırak kanka, sömürdün tüm enerjimi."

Alican yine güldü Barış'ın laflarına fakat bu sefer ki tamamen tahammülsüzlüktendi. Tüm gün yarına hazır olması gereken yemekleri çıkarmıştı, iki gündür toplamda sadece dört saat uyumuştu ve Barış gelmiş burada kafasına göre laf sallıyordu.

"Gerçekçi davranıyorum, Barış. Lafı başka yerlere çekme." ağzında gevelemişti cümlesini fakat Barış'ın duyması için yeterliydi tabii ki.

Barış, duyduğu cümleyle ani bir şekilde sandalyeden kalktı ve bu tamamen köpürdüğünün belirtisiydi. Alican bakışlarını esmer gençten çekmedi fakat bir ilgiyle de bakmıyordu, boştu gözlerinin içi ve tek istedigi de evine gidip uyuyabilmekti.

"Sen-" parmağını sallayarak başladığı cümle yarıda kalmıştı, odaya giren Barbaros ise ışık saçıyordu.

"Alican, her yerde seni arıyorum. Serhat seni çağırıyor. Bir yemekte değişiklik olması gerekiyormuş."

Alican da Barış'ın yanında ayağa kalkmıştı şimdi. Bu bugün verdiği en hızlı tepkiydi, bedeni gerçekten garip bir şekilde uyuşuktu. Yorgunluktan yığılacaksın, diyordu içindeki bir ses ve hemen arkasından da birkaç saat uyumadın diye ölmezsin, diyordu.

"Nasıl? Ne değişikliği?"

Barbaros omuz silkti, "Sanırım davetlilerden birinin kimyona alerjisi varmış. Kimyon kattığınız yemeklerin yanına alternatif yapmanız gerekiyormuş." yutkunduğunu sadece Barbaros arkasını dönüp hadi dercesine elini salladığında fark etmişti. Bedeni çok yorulmuştu ve şu an mesaisinin bitmiş olması gerekiyordu. İki gündür tam gün çalışıyordu ve yarın da kutlamadan dolayı tam gün çalışacağı için bugün erken çıkmaya izni vardı.

Barbaros'un peşinden dinlenme odası dedikleri odadan çıkarken Barış'a küçük bir el hareketi yapmayı da ihmal edemedi o da buna karşılık sırtına vurmuş ve "Hadi bakalım, göster gerçekçiliğini minik şövalye." diyerek sözde son sözünü yine söylemişti.

Mutfağın hemen önüne geldiklerinde Alican bir an için Barbaros'u durdurdu. "Kim için biz özel meze yapıyoruz Barbo? Böyle iş mi olur son gün. Mesaim bitti benim eve gidecektim abi." isyankâr değildi sesi ama tabii çok huzurlu da değil.

"Kardeşim senden başka şu an bunu yetiştirebilecek adam yok. Ben, organizasyonla alakalı birkaç işlem var ona bakacağım. Serhat da sana eşlik edecek zaten." Barbaros'un sesindeki çaresizlik belliydi, Alican'ın reddetme hakkı olduğunu ikisi de biliyordu ama ikisi de reddetmeyeceğini de biliyordu.

"Tamam." diyebildi sadece. Sesindeki yorgunluk her haliyle belliydi. "Ama cidden kime yapıyoruz biz bunu?"

"Sevgilisine herhalde." bir an kaşlarını çatmadan edemedi.

"Kimin?" Barbaros gülmüştü bu soruya.

"Danilo Zanna'nın, oğlum kimin olacak." bugün her şey biraz üst üste geliyordu.

"Sev- sevgilisi mi varmış?" buna niye bu kadar takıldığını hiçbir şekilde bilmiyordu. Gözlerini sabitleyebileceği hiçbir yerde yoktu ve sadece kapamak istiyordu göz kapaklarını.

"Varmış herhalde işte oğlum, öyle dediler." Alican daha fazla cevap vermedi, veremedi. Denilebilecek pek bir şey de yoktu. Mutfağın kapısını iterek içeri girdiklerinde de darmadağınık bir mutfakla karşılaşmak bekledikleri bir şey değildi.

"Tahsin? Serhat nerede?" Barbaros bu ortama daha hızlı sindirebilmiş olsa gerek sorusunu net bir şekilde dile getirmişti. Alican ise.. Alican hâlâ farklı bir dünyadaydı.

"Hoşgeldiniz, sonunda gelebildiniz. Hızlı olun yoksa yetişmeyecek. Ve Serhat gitti işi varmış."

Alican ellerini yıkayıp eldivenleri giymeye başlamıştı fakat bu sefer de Barbaros transa girmiş gibiydi. "Ne işi?"

"Ne bileyim Barbaros, ben? Sen de işine git, hadi. Alican sen de şu sosu hazırla." Tahsin'in gerginliğinin sebebi belliydi ve buna ikisi de bir şey demedi. Barbaros birkaç şey daha söyledi ve ardından çıkıp gittiğinde saat gece yarısına geliyordu.

Gün bitmeyecekti hatta artık yeni başlıyordu.

chasing cars, Where stories live. Discover now