Lino'yla birlikte geçen o ilk bahar meltemleri, beş ayı geride bırakmıştı. Mutluluk, soluk aldığımız odaları, paylaştığımız sessiz bakışları, dudaklarımıza takılan küçük gülümsemeleri dolduruyordu. Ta ki o sabah, güneşin camlardan sızan ışıltısı altında, Lino'nun sesi olağanüstü bir ciddiyetle odanın sessizliğini böldü:
"Han-ah," dedi, adımı söylerken bile içinde bir endişe titreşiyordu, "bugün hastanedeki rutin kontrollerim var. Senin de gitmen iyi olur."
Gözlerimi kısarak baktım, içimde hafif bir kaygı uyandı. "Hasta değilsin, değil mi?" Sorum, havada asılı kalan bir kuşku gibiydi.
"Gayet iyiyim," diye yanıtladı çabucak, sesini fazlasıyla hafifletmeye çalışarak. "Sadece kontrol. Senin de ihtiyacın var bu kontrollere."
Omuz silktim, rahatsızlığımı belli edercesine. "Ben de gayet iyiyim."
Lino, başını iki yana salladı, sabrının sınırlarını zorlayan bir ifadeyle. "Çocuk gibi inat etme, Han-ah. Bugün benimle geliyorsun." Sesindeki o alışılmadık katılık, içimi burktu. Kanepeye, yanına iliştim. Battaniyenin yumuşak dokusuna sinmiş onun kokusu, o an bile teselli vericiydi.
"Neden bu kadar ısrarcısın?" diye mırıldandım, çocuksu bir sızlanmayla. "Altı üstü bir kontrol işte."
"Yine de gitmeliyiz," diye ısrar etti, gözlerini bana dikerek. "Ve bugün gidiyoruz."
"Bu kadar inatçı olmanın sebebi ne?" diye direndim, alnımı onun omzuna dayayarak.
"Çocuk gibi mızmızlanma," diye karşılık verdi, hafifçe iterek. Bir anlık sessizlikten sonra, iç çekerek teslim oldum: "Tamam, anne."
***
Hastanenin soğuk, steril koridorları, antiseptik kokusuyla ciğerlerimi yakıyordu. Resepsiyona yaklaştığımızda, Lino, beni geride bırakıp ileri atıldı. "Han Jisung adına," dedi görevliye, annelik edasıyla, "Doktor Yeongyu'dan bir randevu alacaktım."
Sinirlerim gerildi, yüzümü buruşturdum. "Kendi randevumu alabilirim, Lino," diye mırıldandım, sesimde incinmiş bir tını.
Ani bir pişmanlıkla döndü bana. "Üzgünüm," dedi, içtenlikle. "Sadece yardımcı olmak istedim." Gözlerindeki o sıcak, tanıdık ışıltı geri dönmüştü. Teşekkür edercesine gülümsedim, o da elimi avuçlarının içine aldı, parmaklarını benimkilerle sıkıca kenetledi. O dokunuş, hastane soğuğunda bir sığınaktı.
Muayene odasında, Doktor Yeongyu'nun soğuk stetoskopu tenime değdiğinde ürperdim. Rutin sorular, ölçümler... Lino da kendi doktoruna doğru kayboldu koridorlarda. İşlemler biterken, Lino kapıda belirdi, yüzünde garip bir mahcubiyet vardı.
"Hannie," diye hitap etti, ikinci aydan beri taktığı o samimi isimle. "Doktor Yeongyu... babamın eski bir arkadaşı. Uzun zamandır görüşemediler, biraz konuşmak istiyorlar. İstersen... evine dönebilirsin. Gerçekten, seni burada bekletmek istememiştim." Gözleri, içten bir özür dilermişçesine büyümüştü.
Yüzünde beliren o çocuksu pişmanlığa dayanamadım. Hafifçe gülümsedim. "Sorun yok. Öyleyse, belki Felix ve Hyunjin'e uğrarım."
Rahatlamış bir nefes aldı, yüzü aydınlandı. "Nasıl istersen." Yanıma geldi, dudağımın üstüne, bir kelebeğin kanat dokunuşu kadar hafif bir öpücük bıraktı. Koridorda geriye dönüp baktığımda, hâlâ orada, el sallıyordu. O an, gülümsemesindeki o küçük gerginliği fark etmemiştim.
***
Hyunjin'i aradım, sesi telefonun ucunda cansız geliyordu.
"Hyunjin, buluşmaya ne dersin?"
"Olur," diye karşılık verdi, ama tonu durgundu. "Uzun zamandır görüşemedik."
"Üç gün oldu," diye hatırlattım hafifçe.
"Biliyorum." Sonra sesi aniden çelikleşti, keskinleşti. "Sana anlatmam gereken... bir şeyler var."
"Ne oldu?" diye sordum, içimde bir şeylerin koptuğunu hissederek.
"Felix ve ben..." Cümlesi yarıda kaldı, sesi boğuk, parçalanmış gibiydi. "Hayır," diye mırıldandım, bir şeyler sezinleyerek. "Sakın... ayrıldığınızı söyleme." Gergin, çatlak bir kahkaha attım, boşluğu doldurmak için.
"Buluşunca konuşuruz," dedi katı bir tonla. 'Hayır' dememişti. İçimde buz gibi bir korku yayıldı. "Sen ciddi olamazsın-" Diye başladığım cümle, telefonun keskin *dııt* sesiyle bölündü. Suratıma kapatmıştı. Yüreğimde iğrenç bir sızı hissettim.
ESTÁS LEYENDO
The Dead Cat | Minsung ✓
RomanceDÜZENLENİYOR~ Sevgilisinin ölümünün ardından tıpatıp ona benzeyen birisiyle tanışan Han Jisung zamanla bu benzerlikler arasında kafası karışır ve ne yapacağını bilemez hale gelir.
