Sözleri beni bir anlığına o kadar etkilemişti ki dalıp gitmekten kendimi alamadım. Arkama yaslanıp jelibonumu yemeye devam ederken benim için yaptığı her şey teker teker gözümün önünden geçti.

"Yine de..." Samet ağzının içinde mırıldanddı. "Yine de bir gün ona karşı bir şeyler hissettiğinden emin olursan taaa, evlenirken falan haber ver bana. Hala alışamıyorum bu fikre... Kalpten falan gitmeyeyim."

"Saçmalama... Kalpten gitmek falan." Uzanıp onun beline sarıldığımda o da kolunu omuzlarıma dolamıştı.

"Hep benden bahsettik." Dedim konuşmayacağını anlayınca. "Söyle bakalım sen ne yaptın? Şu sarışın kız ile bir daha görüşmeye başlamıştın en so-"

"Bir daha sarışın lafını duymak istemiyorum." Sesi zehir gibiydi.

Aniden bedenimi ondan uzaklaştırıp dehşetle gözlerine baktım.

"O da ne demek?"

"Kalbim üç hafta içerisinde ne kadar kırılabilirse o kadar kırıldı demek. Artık sarışınlar kadar nefret ettiğim bir şey yok. Bu yüzden bırak sarışın birini görmeyi, duymak bile istemiyorum."

Lafa nereden gireceğimi, kendimi nasıl açıklaaycağımı kara kara düşünürken elimden tek gelen yutkunmaktı. Gözleri o kadar korkunç gözüküyordu ki ona Sude'den bahsettiğim an, daha diğerleri gelmeden buradan çıkıp gider gibiydi. Ve ben onunla görüşmemizin üzerinden çok zaman geçmemesine rağmen onu fazlasıyla özlemiştim.

Çenemi kapattım.

Birazdan bana kötü kötü bakacağını bilmeme rağmen sessiz kaldım.

"Neden peki? Ne oldu?" Havadan sudan konuşur gibi rahat olmaya çalıştım.

Öfkeli öfkeli soluduğu nefesler kulaklarıma ilişti.

"Daha önce ilişkimiz olmasa bile bir flört döneminde olduğumuzu söylemiştim sana. Daha sonra onu o partide nasıl bir halde gördüğümü de anlatmıştım... Yine de hiçbir şeyi umursamadan onunla görüşmeye devam ettim. Ama katlanılmaz bir hal aldı. Hareketleri bile batar hale gelmişti."

"Nasıl yani?"

"Basbaya..." Son hecesini uzatarak başını yana eğdi. "Aldığı nefes, yaptığı şakalar, laubali espriler, gereğinden rahat hareketler..." Sayıdığı her madde ile mümkünmüş gibi endişem katlandıkça katlandı.

E bu baya Sude'yi anlatıyordu.

"Her sarışın aynı olacak değil ya..." Gülmeye çalışsam bile titrer gibi bir hareket yapması ile tüm umutlarım uçtu gitti. Pek iyi anlaşamayacaklarını şimdiden tahmin etmek zor değildi.

"Her neyse. Bu konuyu boşver. Senin ayağın nasıl oldu?"

"Fena değil. Üç hafta oldu zaten çatlayalı. Muhtemelen iyileşmiştir. Ufak tefek sızısı var sadece." Onunla konuşurken bir yandan da öne eğilmiş ayak bileğimi yokluyordum.

Bu sırada kapı açıldı. Başımı kaldırdığında göz göze geldiğim ilk kişi Alperen oldu. Gergin bir gülümseme vardı yüzünde. Ama beni öne eğilmiş halde görünce bir anda gülümsemeyi kesmiş aceleci adımlarla yanıma gelmişti.

"Ağrın mı var? Ne oldu?" Bir elini arkamdan belime dolamış diğer elini de önümde eğilerek, bileğimi tutan elime götürmüştü.

"Y-yok. Yok bir şey. İyiyim ben." O kadar şaşkına uğramıştım ki kekelemekten kendimi alamadım.

"Doğruyu söyle." Dedi biraz sinirlenmiş gibi.

"Gerçekten iyiyim. Samet nasıl olduğumu sordu da bende ağrım var mı diye bir yokluyordum sadece." Sonunda bu bahanemi inandırıcı bulmuş olacak ki rahatlayıp, tekrardan gülümseyerek ayağa kalktı.

Arkadaş Değiliz | Yarı texting (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now