Sobadan aldığı isleri parmaklarının ucunda bir Memed'e, bir Büşra'ya sürdü. Sonra da kıkırdayarak kenara çekildi. İkili gafil avlanmıştı. Birbirlerine hırslı hırslı baktılar, sonra anlaşmış gibi başlarını salladılar. Memed Büşra'yı yere bıraktı ve ikisi de Süreyya'nın karşısında, ona tehlikeli bakışlar ata ata durdular. Süreyya geri geri gidiyordu. Yüzündeki gülümseme düşmüştü.

"Kızım."  dedi Memed, sonra bağırdı: "Haydi saldır!!"

"Yâ Hakk!!"

Süreyya kapıya doğru kaçmak istemiş ama fistanının kolundan ve daha sonra belinden kavrayan Memed onu gerisin geri içeri çekmişti. Az önce Büşra'yı yatırdığı sedire şimdi onu bıraktı, az önce Büşra'yı gıdıkladığı gibi onu da gıdıklamaya başladı. Ama bu sefer minik kızı da yardımcısıydı. Süreyya Büşra'dan daha iyi direniyor ama yine de Memed'den kurtulamıyordu.

"Yaa yapmayın! Memed! Büşra!! İkiniz bir olup bana böyle yaparsınız ha, sizi ben- aaa duurunnn!"

Birden kapının gümbürdeme sesini duyup duruldular. Nefes nefese kalmış Süreyya yutkundu ve,
"Kapı çalıyo."   dedi. O sözünü bitirir bitirmez de, kız çocuğu cıyak cıyak bağırarak sedirden atladı, kapıya doğru deyip yerindeyse kuş gibi uçtu:

"Emmim geldiii!"

Memed, arkasından babalık coşkusuyla haykırdı:
"Senin pıtır pıtır koşuşunu yerim kız!"  sonra da doğrulup Süreyya'yı kaldırdı. Kadın hâlâ nefes nefeseydi. Adam karısının yüzündeki soba isini pakladı parmağıyla, kadın da kocasının.

"İnsan yüzünde soba isi varken de böyle güzel mi durur Süreyya Hanım..."

"Siz kendinize bakın Memed Bey... yakışıklılığınızdan gram eksilmiyor. Tersine. Yaşlandıkça daha bir güzel oluyorsunuz."

"Eeee sevda adamın kanını böyle çalkalıyor, durulmasına bir türlü izin vermiyor işte."

Cidden böylelerdi. Ne sevgileri, ne sevdaları, ne heyecanları azalıyordu. Hep ilk günkü gibi... O tipili gecedeki gibi..

Birbirlerinin yanları sıra, odadan çıkıp kapıya gittiler. Büşra Mustafa'nın kucağındaydı. Mustafa ve Aslan, ilçede yatılı lise okuyorlar, birkaç haftada bir geliyorlardı. Son seneleriydi ama Memed hâlâ kardeşinden böyle ayrı kalmaya alışamamıştı. Bazı geceler onu Mustafa için derin derin düşünürken buluyordu Süreyya. Bunun sebebi muhakkak Mustafa'nın okulda birkaç olaya karışmasıydı. Ama abisine söz vermişti, inşaAllah bir daha başına hiçbir iş getirmeden mesleğini eline alacaktı.

Bundan koyusu gerideydi, biliyordu Memed. Daha üniversite vardı... Orası daha karışıktı. Ama kardeşinin istikbali için dua üstüne dua ediyordu.

Mustafa abisini görende yeğenini kucağından indirdi. Valizi kapıdaydı.

"Ağabeyim.."  dedi, sarıldılar.

"Aslanım... Aslanım benim."

Küçük Mustafaları kocaman adam olmuştu. Adam gibi adam olmuştu. Kaçıncı gelişiydi artık ama Memed onu kapıda böyle okuldan gelir görünce duygulanmadan edemiyordu. Sırtına küt küt vurdu. Duygusunu belli etmedi.

"Hoş geldin kardeşim."   dedi Süreyya.

"Hoş buldum yengem."

Süreyya, kızına otoriter bir tavırla seslendi:
"Kızıım bıraksana amcanın paçasını!"

"Bana ne bana ne ana, çok öjlüyom ben emmimi!"  Büşra, daha bir sarıldı Mustafa'nın upuzun bacağına. Bir yandan da uzun boyunu görebilmek için kafasını yukarı yukarı kaldırıyordu, "Canım emmim benim!"

KanıkaraWhere stories live. Discover now