On İki

9.9K 819 235
                                    

Güzel desteklerinizle minnettarım.. İnşaAllah bölümü beğenirsiniz.

KANIKARA 12:

Evet Süreyya söyleyecekti. Her şeyi anlatacaktı ona. İki dudağının arasından çıktı çıkacaktı Memed'in merakıyla kor ateşlerde yanıp durduğu şey. Masalcı'nın yerini, kim olduğunu, kimin nesi olduğunu söyleyecekti.

Genç kız Memed gittiğinden beri düşünmüş, düşüncelerinde çırpınmış, çıkar yol aramış, bulamamıştı. Ölmüş ölmüş dirilmişti Süreyya. Tüm kilitli kapıları açmıştı. Büyümüştü sıkıntısı, dolmuştu gözleri. Tek bir kapı kalmıştı Süreyya'nın önünde... Gerçeğe, Memed'in onun için ne olduğuna, Memed'in onda ne kadar ter teşkil ettiğine ulaşacağı tek bir kapı. Elini uzatsa açacaktı. Süreyya uzatamadı. Tir tir titriyordu korkusundan... Utançla kıpkırmızı olmuştu gözleri.

Seymen'in Memed'i anlattığı zamanı hatırlıyordu.
Kısa bir zaman içinde, ama ince ince, ve bastırarak anlatmıştı Seymen. Bir erkek kafasıyla, yalnızca ihtiyacı olabilecek kadar detay vermişti Süreyya'ya. Ama Süreyya daha o zaman bile, o verilen detayların gerisinde Memed'in yaşamının ve nasıl bir insan olduğunun izini sürmüştü. O hep yapardı bunu. Bir insan hakkında anlatılan veya kendi gördüğü en ufak şeyden, gerilere gider, takip eder, o insanın dökümünü çıkarırdı kafasında. Tuhaf bir karakter analizi gibi... Elinde olmayan. Fakat elbette hayat özneldi, göreceli.. Anlatılan veya gördüğü şey, o insanın hayatında asla bir yer ifade etmiyor olabilirdi. Koca bir yanılgı... Süreyya yaşamıştı bunu nadir de olsa.

Ama Memed, tam da Süreyya'nın düşündüğü gibi biri çıkmıştı.

Belki, Amasya'nın tepelerinden at üstünde gelirken, neden yaptığını bilemeden, hayalini kurduğu gibi...

Yiğit, mert ve cesur. Tüm bunların yanında merhametli.
Merhamet... Süreyya'nın susuz kalmış gibi ihtiyacının olduğu şey.

Süreyya'ya, Seymen merhamet gösterirdi.
Ama Seymen onun ağabeyi sayılırdı, elinde büyümüştü, düşünce dizine üflemişti Seymen, bilirdi sırrını, derdini, acısını... Memed öyle değildi. Memed, hiç tanımadığı halde merhamet etmişti Süreyya'ya. Belki hırlıdır belki hırsızdır demeden...

Baştan ayağa merhamet idi Memed. Gerçi yalnızca Süreyya'ya değil... Dağa taşa... Kurda kuşa...

Süreyya'yı ilk ve ev çok vuran da bu olmuştu.

O masmavi, deniz renkli gözlerinin ardında evet, parladı mı sönmeyen bir öfke ateşi görülüyordu çok kez. Ama Süreyya bundan korkmuyordu. Temkinli bir kızdı, herkese güvenmezdi. Memed'e güvenmişti.

Daha geldiği ilk andan, ilk gördüğü zamandan Memed'i beğenmişti o. Heybetini, boyunu posunu, kaşını gözünü... Namaza kalkarken Mustafa'yı kaldırışını, sonra eğer Süreyya'nın uyanmadığını düşünüyorsa yanlışlıkla yapmış ayağına yatarak ses çıkarışını... Bin düşünüp bir söylemesini, herkesin hatta her şeyin iyiliğini isteyişini, Mustafa'ya sadece maddeten değil, manen de ağabeylik yapmasını, ona sanki evladıymış gibi dolu dolu 'oğlum' deyişini. Çayı sırf dem içişini, sobaya odun atışını, yan sırıtışını, kaş çatışını, bir şey düşünürken çenesini sıvazlayışını... Süreyya Memed'i değenmişti. Kaşıyla gözüyle, sözüyle özüyle...

Halbuki bir erkeği beğenme zamanı mıydı bu zaman? Onu ağabey dediği adama sözlemişler, Süreyya durmamış kaçmış, bir yaban ele gelmiş, bir yaban eve konmuş, çaresizlikten bir yaban adamın nikahına girmiş... Bu adam kocası olsa da, Süreyya için geçmişi yara yara kanarken, geleceği hakkında hiçbir şey belli değil iken; bir adam hakkında uzun uzun düşünme zamanı mıydı? Olur olmadık yerde aklına bir gülüşünü, bir yerinde sözünü getirip tebessüm etme zamanı mıydı?

KanıkaraΌπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα