Bölüm 26: "Hızlı Olacağım Felix."

Start from the beginning
                                    

"Odaya böyle girmemesi gerekirdi." Hyunjin yavaşça doğruldu. Yatağın üzerinde, dört ayak uca doğru ilerledi, Felix'e doğru eğildi. "Odana hep böyle mi dalıyor? Ben çok kızardım."

"Hayır, hep böyle değil." Felix yine hızla dolabının önüne gitti, giyecek bir şeyler aramaya başladı.

"Sevgili olduğumuzu herkes biliyor Felix." Hyunjin, arkadan Felix'e yaklaştı. Ellerini beline doladı ve boynuna, sırtına küçük öpücükler kondurmaya başladı. "Neyi saklamaya çalışıyorsun hala?"

"Böyle görmesi..." Felix, öpücüklerden etkilendiğini gizlemeye çalışıyordu, ama Hyunjin devam ettikçe, vücudunun titrediğini hissediyordu. "...yine de doğru değil."

Hyunjin, bir anda Felix'in aletine dokunduğunda, Felix titredi. İkisi de sertti, böyle odadan çıkmak istemiyorlardı. "Bari bir kere..." Hyunjin hala ısrar ediyordu. "...yapalım. Başka türlü sakinleşemem. Çok istiyorum..."

Bir yandan da kendi aletini Felix'in uyluklarının arasına koyup ileri geri yapmaya başlamıştı. Felix ıslandığını ve gittikçe daha da sertleştiğini hissediyordu.

Hyunjin, bir anda aletini deliğin başına yerleştirdiğinde, Felix istemsizce öne doğru eğildi. Dolabın kenarlarından sıkıca tuttu. Hyunjin'in durmaya hiç niyeti yoktu.

Hyunjin, Felix'in üzerine eğildi ve kulağına fısıldadı. "Dün gece çok yapmışız, arkan hala yumuşak... sıcacık..."

Hyunjin edepsiz laflar edip Felix'i boynundan öpmeye devam ederken, öbür yandan kalçasını yavaşça ittirdi. Hyunjin'in dediği doğruydu, Felix hiç zorlanmamıştı. Şimdi dolabın önünde, ayakta, öylece Hyunjin'in tüm vücudunu uyarmasına izin veriyordu.

"Hızlı olacağım Felix, rahatla." Bir yandan kalçasını ileri geri oynatırken, öbür yandan Felix'in aletini aşağı yukarı sıvazlamaktan vazgeçmiyordu. Hyunjin verdiği sözü tuttu, çok uzatmadı. Kısa bir sürede, tek pozisyonda boşaldı.

Felix de boşaldığında, sonunda dizlerinde güç kalmayacak kadar sikilmiş bir şekilde yere çömeldi. Hyunjin de karşısına çömelecekti ki, Felix onu sinirle itti. "Yeter artık, hiçbir şey kalmadı içimde."

Hyunjin güldü. Felix'in sinirli yüzü, elinde bıçakla gezen bir civcive benziyordu. "Pekala." Dedi Hyunjin, teslim oldum ifadesiyle ellerini yukarı kaldırırken. "Sen isteyene kadar dokunmayacağım. Çok yordum seni, üzgünüm."

Hyunjin, dün geceden kalma kıyafetlerini toparlayıp giyinirken, Felix hareketsiz bir şekilde oturduğu yerde kaldı.

Hyunjin tamamen hazır olduğunda kapıya yöneldi. Tam eli kapının koluna dokunduğunda durdu, Felix'e bakarak gülümsedi. "Hazır hissedene kadar gelme, ben idare ederim. İstersen uyu biraz daha."

Felix cevap vermeden başını eğdiğinde, Hyunjin onu öpmemek için kendini tuttu. Ama yanına giderse Felix'in onu döveceğini biliyordu. Yine de, bir söz vermişti, Felix onu isteyene kadar, ona dokunmayacaktı. Sakince odadan çıktı ve kapıyı arkasından kapattı...

Salona geldiğinde, Chan, teyze, Jae ve tanıdık bir yüzün daha orada oturduğunu fark etti. Tanıdık yüz, Felix'in arkadaşı Seungmin'den başkası değildi.

Hyunjin gelenleri selamlar, bebeğini kucağına alırken, teyze hiç göz teması kurmadı, ufak bir gerginlik olduğu belli oluyordu.

"Ee..." dedi Hyunjin, Seungmin'e. "Sizi hangi rüzgar attı buraya?"

"Felix için endişelendim." Seungmin de biraz tedirgin görünüyordu. "Olanları duyduğumda gözüme uyku girmedi. Telefonlarımı da açmayınca..."

"Sabah mı geldiniz?"

"Eh..." Seungmin, sanki başka bir şey söyleyecekti, ama geri bir adım attı. "Evet. Kapıda Chan hyungla karşılaştık, beraber içeri girdik."

"Felix, biraz yorgun." Hyunjin, teyzeye baktı, ama teyze hala başını yerden kaldırıyordu. "Biraz beklersen, ona geldiğini söyleyeyim."

"Seung!" Bir anda kapıda Felix'in sesi duyuldu. "Ne işin var burada?" Felix koşarak arkaşının yanına gitti ve ona kocaman sarıldı.

Sarılmaları bittiğinde, Seungmin arkadaşına gülümsedi. "Tanrım, seni böyle görmeyi beklemiyordum. İyi ki böyle gördüm..."

"Evet..." Felix, biraz üzüntüyle ensesini kaşıdı. Yüzünde buruk bir gülümseme vardı. "Olanları duymuşsundur."

"Hı-hm."

"Yapacak bir şeyim yok Seungmin."

"Felix, hala geri dönebilirsin. Sana kızgınlar, ama elbette bunu atlatırlar." Elini Felix'in omzuna koydu. "Sen onların biricik oğlusun. Seni affedeceklerdir. Tüm bunların montaj oldu-"

"O zaman..." Felix, hala yüzündeki buruk gülümsemeyle Seungmin'in lafını kesti. "Hyunjin'i tamamen unutmam gerekir. Bunu istemiyorum ki..."

"Anlıyorum, ama onlar da ailen. Sır olarak saklayıp iki tarafı da-"

"Böyle olmaz o işler." Hyunjin, çatık kaşlarla, konuşan iki dostun arasına girdi. "Neden sevgisini saklaması gerekir ki? Özgür olmalı. Eğer ailesi buna saygı duymayacaksa, Felix'in hayatında olmalarının bir anlamı yok."

"Yine de onlar Felix'e can veren, bu yaşa kadar bakıp büyüten insanlar. Hem, geleceğini ailesi olmadan nasıl kuracak ki?"

"Yaptıkları her şey için teşekkürler." Diye ekledi Hyunjin. "Ama Felix'in bir ailesi var. Ben varım, Jae var. Bu yüzden ailesi olmadığını düşünme lütfen."

"Pekala..." Seungmin pek ikna olmuş gibi görünmüyordu, ama yine de Felix'in imalı bakışlarını anlamış, susmayı tercih etmişti. "Umarım hep mutlu olursun Lix. Seni üzgün görmekten nefret ettiğimi biliyorsun..."

"Biliyorum..." Felix, arkadaşına bir kere daha sarıldıktan sonra ayağa kalktı. Hyunjin'e doğru yaklaştı, Hyunjin'in kucağındaki Jae'ye baktı.

Jae, Felix'i gördüğü andan beri, gözlerinin içi gülüyordu. Felix ona doğru geldiğinde, hemen elleriyle "civciv" işareti yaptı. Felix gülümseyerek Jae'yi kucağına aldı. "Sensin civciv." Dedi kendi kendine, güldü.

"Kah-" teyze, bir anda bir şeyi hatırlamış gibi ayağa fırladı. "Kahvaltı hazırladım ben! Kahvaltı yapalım."

"Hah, sikeyim." Dedi Hyunjin, teyze koşarak mutfağa doğru giderken. "Herkesin üzerinde kara bulutlar var gibi bugün. Hiç sevişmiyor musunuz? Sevişseniz hiç derdiniz kalmaz."

Felix, Hyunjin'in bacağına zayıf bir tekme atarken, Hyunjin güldü. Chan ve Seungmin teyzeyi takip edince, onlar da çaresiz mutfağa doğru yöneldiler.

~~~~~~~~~~~~~~

Yorum falan şey etmişsinizdir siz, bir de çıkmadan oylayın lütfen 🩷

The Babysitter | Hyunlix ✓Where stories live. Discover now