24. KURUCU ve LİDER

Start from the beginning
                                    

Burnumdan nefesimi verdiğimde "Bakışlarımdan her şeyi anlayabiliyor musun ki?" diye sordum keskin bir sesle.

"Çoğu zaman," diyerek net bir yanıt verdi.

"Hangi zamanlar anlayamıyorsun?" diye sordum bu kez.

"Konu sen olduğunda her şeyi anlarım," dediğinde sesi fısıltı gibi çıkıyordu fakat sadece mırıldanmaydı. "Kızgınlığın, üzgünlüğün, tedirginliğin," bana doğru hafifçe eğildiğinde biraz daha çenemi kaldırdı, "sevgin, tutkun, isteklerin," diye devam etti. "Hepsini bakışlarından görüp anlayabilirim."

Bir kez daha yutkunduğumda gözlerim birkaç saniye de olsa dudaklarına doğru indi fakat çok oyalanmadan yeniden gözlerine tırmandığımda aksini söyleyip iddialaşmak yerine "Peki anlamadığın ne?" diye sordum bu kez.

"Ben." Eli çenemden uzaklaştı, yüzü de öyle. "Konu ben olduğunda ne hissettiğini kestiremiyorum. Bir başkasının şu an solu mu yoksa sağı mı seçeceğini direkt anlayabilirim ama senden emin olamıyorum." Bu şaşırmama neden oldu, halbuki ona her şeyimle açık gittiğimi düşünüyordum. "Belki de," dedi gözleri arkamdaki duvara kaydığında, bakışlarını bu kez saklayan oydu. "Kendimle alakalı problemlerim vardır, nedeni budur, kabullenemiyorumdur bir şeyleri."

Birkaç saniye daha arkamdaki duvara baktığında o duvarda hangi görüntülerin döndüğünü bilemezdim ama onu hissedebilirdim. "Benim uyuduğumu düşünürken söylediklerin mi?" dediğimde gözleri kısıldı fakat bana yine de bakmadı. "Karanlıktan korkman, insanlara zarar vereceğini düşünmen, kendini bir katil olarak..."

Gözleri bana döndüğünde henüz bu yüzleşmeye hazır olmadığını fark ettim. Kendisini saklamaktan ziyade, kendiyle bile yüzleşmekten zorlandığı için. Bir yandan da biliyordum, bunları paylaştığı tek kişi ben olmalıydım. "Seçmeyecek misin?" diye sordu lafı değiştirerek. "Çok da zor bir soru olmasa gerek. Sen bana sorduğunda benim cevabım en başından hazırdı çünkü soruyu soran kişi sendin."

Silik bir tebessümle yüzüne baktığımda "Ben sana üç tercih hakkı sunmuştum," dedim.

Onun da dudakları hafifçe kavislendi. "Ölümden mi söz ediyorsun?"

"Ölümden söz ediyorum," diyerek başımı salladım. "İkimizin ölümünden. Bu neden tercihlerinin arasında yok, Tugay."

Kaşları havalandığında bir süre yüzüme baktı ardından konuyla tamamen alakasız bir şekilde "Ben özgür olduktan sonra sen daha fazla güzelleştin," dedi. Dudaklarım aralandığında bakışları yüzümde gitgide artan lekelerde gezindi sonrasında ellerime baktı, oraya da ulaşmıştı. "Ya da ben gökyüzüne kavuştuktan sonra daha fazla gerçekleri görmeye başladım."

Heyecandan kalbim teklediğinde "Ne alakası var şu an?" dedim. Yan tarafta bir kapı vardı, içeride çocukluk arkadaşım duruyordu, Tugay karşımda çok zor bir tercihle bana kendisine itaat edebileceğimi söylüyordu, konuştuğu ise güzelliğimdi.

"Daldım öyle," dedi omzunu indirip kaldırarak. "Bir ipin üzerinde yürüyoruz, her an yok olabiliriz, söylemezsem içimde kalırdı." O her zaman bildiğim delirmiş adamdı, bana karşı ne kadar kırgınlığı olsa da ve belki de affedemeyecek durumda da olsa kendimi kötü hissettiğim hiçbir noktadan vurmuyor hatta iyi hissettirmeye çalışıyordu. Çünkü farkındaydı, o lekeler daha fazla arttıkça kendimden nefret edişlerim de daha çok çoğalmıştı.

"Güzel olduğumu düşünmüyorum şu an," dedim kaşlarımı çatarak. "Fakat konumuz bu değil."

"O halde güzel olduğunu kabullenene kadar her yere ayna koymam gerekecek," dediğinde büyük bir şaşkınlıkla ona baktım hatta ufacık bir kıkırtı dudaklarımdan çıktı ama o büyük bir ciddiyetle bana bakmaya devam etti.

BEYAZ LEKEWhere stories live. Discover now