X.

2 0 0
                                    

Bütün hayatımı hayaller üzerine değil planlar üzerine çizmiştim. Hayale ulaşmak benim için neredeyse imkansızdı çünkü. Her şey planlı olmalıydı, hata yapmak gibi bir lüksüm yoktu. Asla yıkılmamalıydım. Hep dik durmalı, güçlü olmalıydım. Peki şimdi belirsizlikler içerisinde dolanıp dururken nasıl daha fazla güçlü olabilirdim?

"Kimse senden bir şeyler kanıtlamanı beklemiyor." Gözlerimin daldığını görüp ellerimi sıkı sıkı tuttu ve gözlerimin içine bundan emin olduğunu gösterircesine baktı. Yumuşak bakışlarının arkasında bütün düşünceleri bir bir önüme serilmişti aslında fakat dillendirmeyi tercih etmemişti.

"İlk defa yalan söylüyorsun. Herkes benden bir şey kanıtlamamı isteyecek. Çünkü ancak o zaman inandırıcı olurum." dediğimde sabır dilenircesine iç çekti.

Haklı olduğumun farkındaydı. Bu yüzden karşılık vermemişti, söyleyecek söz yoktu. Yine de ağır sözleri durumu kabullenmem için yeterli olmuştu. Silkelenmemi istemişti ve şimdi buradaydım. Kırmızı, daracık elbisem ve uzun topuklu ayakkabılarımla kapının önünde onu bekliyordum. Işıldayordum ama gözlerim ışıldamıyordu.

"Sana asla yalan söylemem. Bunu hiç unutma." Bağırıp, yıkıp döktükten sonra teselli edermiş gibi konuşması tuhaf bir duygu içerisine sokmuştu. Bu duygu midemi bulandırmıştı.

"Sana inanıyorum." dedikten hemen sonra neredeyse gözlerimi kör edecek arabanın farları tüm bahçeyi aydınlatmıştı. Arabayı tam önümde durdurup indi ve yaklaşırken beni baştan aşağıya süzdü. Umduğu ile bulduğu farklı mıydı anlayamamıştım çünkü neredeyse göz teması kurmamıştı.

Gözlerime bakmayışını fırsat bilerek ben de onu incelemiştim. Siyah takım elbisenin içerisine bembeyaz bir gömlek giymiş ve papyon takmıştı. Papyon takışı beni gülümsetse de onu rahatsız ettiğini yüzünü buruşturmasından ve parmaklarını boğazında gezdirmesinden anlamıştım. Muhtemelen bir kaç dakika sonra söküp atacaktı.

"Gidelim mi?" Söyleyeceği ilk şeyin bu olacağını tahmin etmemiştim. Birbirimizden pek haz etmesekte, birbirimizi seviyor rolü yapacaktık. Kabalığı bunu nasıl sağlayacaktı?

Cevap vermeden başımı olumlu anlamda sağladım ve arabaya doğru adımlayıp bindim. Kapımı dahi açmamış, ben arabaya bindikten sonra abimle konuşmuştu. Ne hakkında konuştuklarını duyamamıştım. Saniyeler içerisinde konuşup, anlaşmışlardı. Duymama izin bile vermemişlerdi.

Arabada yerini aldığında hızla kemerini taktı ve arabayı çalıştırdı. Konuşmaya niyeti yokmuş gibi hareket ediyordu ve belki de dakikalar sonra gideceğimiz yere varacaktık. Fakat ben hala orada nasıl davranmam gerektiğini ve ne söyleyeceğimi bilmiyordum.

"Ne yapacağımı söyler misin artık?" diye sabırsız bir şekilde konuşmaya daldığımda gülümsedi. Neden gülümsediğini sormak istedim fakat bugün uslu olacağıma dair hem kendime hem de aileme söz vermiştim.

"Konuşmadan önce torpido da senin için bir şey var." Titrek ellerimle torpidoyu açtığımda siyah bir kutu gördüm. Mücevher kutusuna benziyordu ve içinde ne olduğu gayet açıktı. Buna rağmen tereddütle kutuyu açtım ve oval, safir taşlı, kenarları küçük pırlantalarla bezenmiş yüzüğe baktım.

"Bu yüzüğü canından çok korumanı istiyorum senden. Benim için ne kadar anlamlı olduğunu canınla kıyaslamamdan anlayabilirsin." dediğinde kaşlarım kalkık bir şekilde gözlerimi yüzükten çevirip ona doğru döndüm.

"Bu kadar önemli ise neden bana veriyorsun?" dediğimde dudaklarını birbirine bastırdı.

"Gelinimin parmağı boş bir şekilde kapıdan geçmesine izin veremezdim. Ayrıca Feray için de önemli bir yüzük. Parmağında görmesini istiyorum." dediğinde daha ne kadar beni şaşırtabilir diyordum ama şaşırtıyordu.

BERCESTEWhere stories live. Discover now