saçlarımı arkada bağladım. epey uzamışlardı ve artık katlanamayacağım ölçüde sinirlerimi bozuyorlardı. bazenleri onları serbest bırakmak ve ipekten bir örtünün ardına saklanır gibi küçülmek olması gerekenden de iyi hissettiriyordu ama genel anlamda yaşadığım duygular bu kadar olumlu değillerdi.

kapımı açtığımda seungmin'in evime girdiğini gördüm. chan ve changbin dış kapının önündeki merdivenlere oturmuş, anlamadığım bir konu hakkında konuşuyorlardı. bakışlarımı onlardan çektim ve odamın kapısını kapatıp seungmin'in yanına ilerledim. "oyun oynuyordun, değil mi?" inkar etmedim ama onaylamadım da. ellerimi eşofmanımın cebine sokup üstten ona bakındım. "felix'e laf ederken hiç aynadaki görüntünü aklına getirmedin, değil mi?"

yerdeki bir şeylerle uğraşıyordu. sehpanın üzerine bıraktığım çantam ve içinde, asla düzenli olmayan tüm o notları düzene sokuyor gibiydi. "ne yapıyorsun?" dedim onu boşvermek adına, bu konu hakkında konuşmak istemiyordum.

"sehpanın üzerinde o kadar dağınık duruyorlardı ki, toplamadan edemedim."

"benim ev düzenimle bu kadar ilgili olman rahatsız edici."

kafasını kaldırıp bir süre gözlerime baktı, ardından elinde ne varsa olduğu gibi aldığı yere bırakıp çöktüğü yerden doğruldu ve derin bir nefes aldı. "kimin evi olsa aynısını yapardım."

bir şey söylemedim. söyleyebileceğim bir şey yoktu. açıkça bana davranışının bana özel olmadığını söylemiş ve cevabımı dahi beklemeden arkasını dönmüştü. normaldi, çünkü bir cevap beklemiyordu. çünkü vereceğim cevabı umursamamıştı.

kapıyı kilitleyip dışarı çıktım ve arabaya doluştuk. seungmin ve chan arkaya geçince ben de changbin'in yanına oturmuştum. hava soğuktu. kasımın başlarındaydık ve bazen geceleri olması gerektiğinden de soğuk geçiyordu. cüzdanım ve telefonum yanımdaydı, arabanın içerisi de sessizdi. tüm bunların arasında sırtıma bir ceket bile almamış oluşumu dert etmedim.

mekan küçüktü ama her zamanki gibiydi. bizimkiler pek yenilikçi insanlar değillerdi. ya da belki de mekanın sahibiyle ahbap olup içkileri ucuza getirmek gibi ilkel ama son derece işe yarar bir yol bulmuşlardı. neticede her eğlence gecemizi istisnasız burda geçiriyorduk.

buna tezat olarak, oturduğumuz belli bir masa yoktu. rastgele bir masaya çöküp dirseğimi masaya koydum ve çenemi elime yaslayıp sızlandım. saat erken değildi ve eve gitmek istiyordum. umursadığım şeyler arasında dereceli oyunda kaybettiğim puanları geri almak vardı, ne istediğini bile bilmeyen gerizekalı arkadaşlarımla içmek değil.

"yüzünden düşen bin parça hyunjin."

"hayırdır, neyi kutluyoruz?"

"changbin sünnet oldu onu kutluyoruz hyunjin, bazen deli ediyorsun beni." seungmin tam karşıma oturmuştu ve çattığı kaşlarıyla bana tam manasıyla korkutucu olan bir manzara sunuyordu. bu görüntüye katlanmak zorunda olduğumu bilmek sinir bozucuydu. aslında, sinir bozucu olan seungmin değildi ama sinir bozucu olan tam olarak seungmin'di. mimikleri, ses tonu, iğnelemeleri, küçümser ve yargılar bakışları sizi kendinizi sorgulatacak haddeye getirebilecek kudretteydi.

seungmin ve kişiliği çok boktandı ama bazen ona hayır demek bedenime epey zor geliyordu.

sertçe masaya dayadığım koluma vurdu ve kafamın sarsılmasına sebep oldu. beklemediğim bu fiziksel şiddetten ötürü kaşlarım çatılsa da daha ağzımı aralayamadan konuşmaya başladı tekrar. "kes hyunjin, sızlanmak yok. hep böylesin. gs maçı olmasa gelmiyorsun."

gs maçlarına da defalarca kez gitmediğim olmuştu ama ben oturup cri-ops ranked kariyerimi baştan sona en ufak ayrıntısına kadar anlatmak yerine basit bir göz devirme hareketiyle onu geçiştirdim ve kafamı tamamen başka taraflara çevirdim.

sargı bezleri | skz.Where stories live. Discover now