Düzgün olduğuna karar verdikten sonra herkesle birlikte salona geçtim. Hep birlikte oturup sohbet ederken az sonra bize Kübra abla da katıldı ve misafirleri beklemeye başladık.
《•》

Yazardan/Kandemir evi.

"Oğlum çikolata nerede ya!" Aysel Hanım'ın iki saattir çikolata paketini araması ve bulamamasının sınırı sesine yansımış ve tüm evi inletmişti.

"Burda anne Mert ve Oğuz yemesin diye saklamıştım. Getiriyorum hemen!" Fırat Tuna kitaplığına sakladığı çikolatayı aldı ve annesine götürdü.

"Çiçeğin nerede oğlum?" Annesi panik halinde bir onu bir bunu sorup duruyordu çünkü bir tanecik oğlunun hiç bir şeyi eksik olsun istemiyordu.

"Anne çiçeğe bir şey olmasın diye arabada bıraktım. Burda bir şey olur diye getirmedim." Annesi tekrar başını salladı ve hazır mı diye kocasına bakmaya gitti. Fırat sonunda annesinin telaşesinden az da olsa kurtulabildiği için rahatlayarak koridorda bulunan vestiyer dolabının aynasından kendisine baktı ve kravatını düzeltti.

O Dicle ile sözlenecek olmasının mutluluğunu yaşıyordu. Dicle'yi Allah için çok sevmeye dünden razıydı, onu helali yapmaya, bir ömrü onunla Allah'ın çizdiği yolda geçirebilmek için yapması gereken ne varsa yapacaktı.

"Ooo! Damat bey! Hani 'aptal aşık Kutay' gibi değildin, hani seninki sadece davaydı onu düşünüyordun, aldım istihbaratlarını Oğuz'dan." Komiser arkadaşı olan Oğuz ona Dicle'yi bulan kişiydi. Ama asla başkalarına anlatacağı aklına gelmemişti.

"Yazıklar olsun Tuna! Nasıl bana söylemezsin sen? İlişkimiz tam şu an burada bitti! Bana yalan söylemeyecektin. Arama bir daha!" Mert tüm oyunculuğunu kullanarak bir sahne sergilerken Fırat sadece aynada üstünün üzgün olduğuna emin oldu ve Oğuz'a 'yazıklar olsun' temalı bakışlarını atarak Mert'i zerre umursamadan mutfağa gitti ve kendine bir bardak su doldurdu. Sandalyeye oturup besmele çekti ve içindeki az heyecanı az da olsun alsın diye yavaş yavaş içti. Bir yandan da telefonuna bakıp biraz uğraştı. Sonunda herkesin hazır olduğuna kanaat getirdiklerinde besmele çekerek evcen çıktılar. Herkes arabasına gideceği arabaya ilerlerken özenle çiçeğini annesine emanet etti. Annesi, babası , Zehra ve babaannesi bir arabada giderken kendisi ve arkadaşları kedisinin arabasında gidiyorlardı.

Dicle'den

Herkes oturmuş misafirleri beklerken içimde yavaş yavaş ve sakince büyüyen bir heyecan vardı. Arada bir karnımda dolanıyor, bazen de kalbimi sıkıştırıyordu ama bu kötü bir his değildi. Aksine bana tatlı geliyordu.

Evet tatlı, bu arada tatlı demişken bir tane tatlı mı yesek?

Hayır İç ses. Şu an bir şey yersem kusarım.

Aman be sen bilirsin! Sana da bir şey beğendirilmiyo- Ay ZİL ÇALIYOR KOŞ!

Bir anda duyulan zil sesi ile iç sesim bile son derece gerilmişti. Ben de hemen yerimden kalktım ve ayaklarımdan çıkan sesi dinleyip sakinleşmeye çalışarak kapıya ilerledim.

Tamam Dicle! Sakin ol ve derin bir nefes al!

Euzubillahimineşşeytanirracim bismillahirrahmanirrahim.

Kapıyı açıp karşıma bakacakken onu görmem ile bakışlarımı indirdim ve kapıyı tamamen aralayıp kenarda beklemeye başladım.

"Hoş geldiniz." Sesim duyulsun diye biraz yükseltmiştim. İçeri girip çikolata ve çiçek buketini ellerime ve bedenime değmemeye özen göstererek kucağıma bıraktı. O geçerken ben de tek tek diğer girenleri karşıladım. Sultan Ninenin elini öperken Aysel hanım izin vermemiş bana sıkıca sarılmıştı. Zehra da sıkıca sarılıp geçti içeri. Oğuz ve Mert abi de içeri girerken bana baş selamı verdiler. Ben de selamlarını aynı şekilde aldım. Herkes içeri geçince ben de ayakkabıları hemencecik düzeltip mutfağa geçtim. Elimdekileri masanın üzerine bıraktım. Heyecan basmıştı ve yüzüm yanıyordu. Elimle kendimi yellerken bir yandan da derin derin nefesler alıp sakinleşmeye çalışıyordum.

DİCLEDonde viven las historias. Descúbrelo ahora