altı

610 95 86
                                    

düz yazı ile geldik. rica etsem yorum yapabilir misinizz, önceki düz yazı bölümü biraz ıssız kalmıştı🥹🫣

herkese iyi okumalarr💕

Üzerine geçirdiği deri ceketi değiştirme imkanı bulamadan kafeye geçmek zorunda kalan genç, kafenin girişinden içeriye bakarken somurtuyordu. Somurtması için birçok sebep vardı. En sevdiği ceketlerden birini giyiyordu ki bunu sadece yakışıklı hissetmek istediği zamanlarda giyerdi -şu anda öyle hissetmiyordu-, günü boş olduğundan sadece eve gidip yatmak ya da oyun oynamak istiyordu, tanışmak istemediği insanlardan biriyle buluşacaktı ve en önemlisi de tanışmak istememe nedenlerini dışından söyleyemediğinden kendini buna mecbur hissediyordu.

Bu aslında alışık olduğu bir tabloydu. Taehyung onu ilk defa birisiyle tanıştırmıyordu. Esmer olan gerçekten de kimseye ondan daha çok değer vermiyordu, bu yüzden de öncesinde onu Jungkook'la tanıştırıyor; Jungkook anlaşamadıysa yollarını ayırıyordu. Bu hareket Jungkook'un içini yumuşatıyor olsa da her şey bir yere kadardı. Koca bir yangını söndürmek adına atılmış bir avuç su yeterli olamıyordu.

"Bu duruma alıştın sen, kendini topla ve onun için gülümse" diye mırıldanıp kafenin yansımasından son kez kendine baktıktan sonra içeri girdi. Bu tarz buluşmalarda iyi görünmeyi de istemiyordu artık. Bir keresinde Taehyung'un tanıştırmak istediği kız amacından saparak Jungkook'u ve tarzını fazla beğenmiş, bir süre Jungkook'a musallat olarak canını fazlasıyla sıkmıştı. Taehyung'un bu durumlarda hiçbir şekilde sorunu kendisinde bulmayacağını biliyor olsa da rahatsız olmuştu bir kere. Hayalet gibi oturup görünmez olmayı planlıyordu artık.

Kafede tanıdık kimseyi göremeyince gergince dudaklarını birbirine bastırdı ve kenarda duran masalardan birine oturdu. Terlemiş ellerini yırtık mavi kotuna sürerken içten içe Taehyung'a söyleniyordu. "Bana saat üçte gel diyor ama kendisi yok beyefendinin. Artık aklı ne kadar uçtuysa saatleri de bilmez oldu." diye ona sitem ediyor ardından da kendi kendine tekrardan onunla barışıyordu.

Dili damağı kurumuş olsa da onlar gelmeden bir şeyler sipariş etmenin yakışık olmayacağını düşünerek sakince önündeki insanları izledi. Bazen telefondan başını kaldırmayı hatırladığı anlarda insanları izler, onlar hakkında çıkarımda bulunmaya çalışmadan sadece ne kadar farklı olduklarını gözlemlerdi. Herkes gülüyordu, herkes kızıyor ve üzülüyordu ancak herkes bunu farklı şekillerde gösteriyordu. Kimisinin sinirlenince dudakları yukarı kalkıyordu, kimisinin de göz kenarları titriyor, burun delikleri genişliyordu. Gülümsemek bile ortak değildi. Bazı insanlar dişlerini göstermeden gülerken bazıları kocaman gülümser, tüm dişlerini ortaya sererlerdi.

Ama en çok Taehyung'un gülümsemesini severdi Jungkook. En çok da onu inceler, bunu sık görebilmek için onu güldürürdü. Taehyung gözleriyle gülümserdi. Mutluluk derecesine göre en başta dudaklarını birbirine bastırıp yukarı doğru kıvrılmaya çalışan haylaz kırıntıları gizler, bu esnada da gözlerini kaçırıp sağında ne varsa ona bakardı. Sonrasında mutluluğu artınca güzel dudaklarını serbest bırakıp gülümsemelerine izin verir en sonuncu aşamada ise ölümcül olurdu. Tüm benliği ile gülümser, ön iki dişi diğerlerine kıyasla azıcık daha büyük olan inci dişlerini gösterir, dikdörtgen şeklini alan dudaklarındaki mutluluk gözlerine kadar ulaşarak etrafa ışık saçardı.

Görmeyi en çok sevdiği görüntü bu olurdu Jungkook'un. Taehyung çok gülümseyen, etrafa neşe saçan bir insan olsa da bu en mutlu olduğu gülümsemesini çok göstermezdi insanlara. En çok onun yanında bu haline bürünür, Jungkook'un kalbini tam on ikiden vurarak tüm altın madalyaları kendisine saklardı.

Don Quixote | TaekookWhere stories live. Discover now