37. Ne fark eder.

Start from the beginning
                                    

Yağmuru sevdiğim bazen de bıktığım; öfke nöbetleri geçirdiğim, geçmişte yaşananları kabullenemediğim...Yirmi üç yaşım biraz fazla üstüme geliyordu. Yirmi yaşım daha kolaydı sanki. Aslında ben doğmamalıydım. Doğmamalıymışım. Biz çocukların en büyük şansızlığı; bize doğmak ister misin sorusunun sorulmamasıydı.

Yaş yirmi üç; elimde bir adet hamilelik testi ve zihnimde koca anılar. Biraz buhrandaydım. Kasvetli örtü her yerime serilmişti yine. O kasvetten çıkamıyordum. Kasvet tekrar etrafımı sarmıştı. Bunu engelleyemiyordum. Omuzlarım düşüyordu. 

Yatağın üzerinden kalktım. Banyoya gidip testi lavabo mermerinin üzerine bıraktım. İçimde garip bir his vardı. Bu histen kurtulmalıydım. Böyle devam edemezdi. Bu kadar kötü bir ruh hâline bürünemezdim. Toparlanmam gerekiyordu. Her şey bitmiş gibi davranıyordum fakat...Fakat kendi içimde yaşadığım o kasveti de hemen atamazdım.

Odadan çıktığımda yavaşça tırabzanlara tutundum. Birer adım atarak nihayet son basamağa geldiğimde kafamı sağa çevirdim. Gözlerim; ışığı açık, kapısı hafif aralıklı salona kaydı. Oraya doğru yürüdüğümde korumaların da kapının girişinde sohbet ettiklerini görürdü. Ellerinde birer sandviç vardı. Ayakta yemek yiyorlardı. Bir bakıma onlar için üzülüyordum çünkü yemek yiyecek vakitleri yoktu.

Kapının kolunu çevirdiğimde aralıklı olan kapıyı tamamen açtım. İçeriden hemen bir kahve kokusu geldi ve tüm burnumu sardı. 

Ona baktığımda koltuğun üzerinde oturduğunu gördüm. İki eliyle yüzünü kapatmıştı, kafasını da hafif yere eğmişti. Ona doğru yürüdüm, sanki ilacım olacakmış gibi. Sözleri hâlâ zihnimin bir yerlerinde dolaşıyordu. O sözleri unutamıyordum. Unutmak kolay değildi ki...Hemen atlatılacak bir şey miydi?

Ayakkabılarımın sesini duymuş olacak ki kafasını kaldırıp bana baktı. Bomboş gözlerle baktığı maviliklerinde bir duygu gördüm. Endişe. Endişeyi barındıran gözlerine doğru ilerlediğimde yanında bulunan yastığı kaldırdı ve onu başka bir yere bıraktı. Hemen önünde bir sehpa vardı. Dumanı yükselen fincandaki kahveyi gördüğümde canımın kahve çektiğini fark ettim. Sütlü filtre kahve olması gerekiyordu.

''Gel.'' dedi.

Kollarını bana açtığında onun kolları arasına girip girmemek arasında kaldım.

Yavaşça koltuğun üzerine oturduğumda aramızdaki mesafeye garip garip baktı. Mavi gözleri hemen hüzünlendi. Mavi gözlerine asılı kalan bakışlarım da en az onun kadar yorgundu. Garip hissediyordum ve biraz da karamsar. Tam olarak hangi duygulara sahip olduğumu bilemiyordum.

Ayaklarımı öne doğru uzattığımda kahveyi eline alıp bana uzattı. Fincanı parmaklarımla sardığımda gözlerimin içine bakarak; ''Ben kötü bir adamım.'' dedi.

''Neden böyle düşünüyorsun?''

''Bak...'' dedi.

KALBE SAPLANAN OKWhere stories live. Discover now