꧁༺ 𝓐𝓻𝓶𝓪𝓰𝓮𝓭𝓭𝓸𝓷 ༻꧂

Ninorine'nin gözleri, şahını tehdit eden vezir karşısında kaçabileceği tek kareyle Sage'nin gözleri arasında gidip geliyordu. Manzarayı biraz izledikten sonra dikkati dağılmış ve yavaştan taşlarını kaybetmeye başlamıştı.
"Güneş gözlerimi kamaştırıyor Davin, parasolümü düzgün tut!" Güneş gözlerini kamaştırmıyordu oysaki; kaybedeceği için sinirlenmiş, sızlanacak başka bir sebep aramıştı. Davin sarı danteli parasolü daha da aşağı indirdi. Ninorine kaçabileceği tek kareye ilerledikten sonra Sage esneyip hamlesini yaptı.

"Şah ve mat" ardından aşağılayıcı bir tavırla elini Ninorine'e uzattı. O an Nino, Sage'nin hafif sakallı yanağına sertçe vurmak istedi ama bir hanımefendiye yakışacak bir şekilde Sage'nin elini sıkıp masadan kalktı.

İkisi beraber krallığın bahçesinde dolaşırken peşlerinden onlara eşlik eden şövalyeler bir türlü rahat vermiyordu. Sage krallığın en iyi şövalyesiydi. Üstelik ikisinin babaları birbirlerini çok yakından tanırlardı. Kral Carel, ona kızıyla yalnız bırakacak kadar güven duymuyordu. Ona bir şey yapacağını düşünmesinden çok incilde yazan yasaklardan korkuyordu. Sadece ona da değil, dünya üzerindeki tüm erkeklere karşı böyleydi. Nadiren rahat konuşabiliyorlardı.
Ninorine olanları bir an önce Sage'ye anlatıp içindeki heyecanın biraz da olsa gitmesini istiyordu. "Biliyor musun babam bana yeni bir at getirttiğini söyledi." Sage, attan bahsetmediğini hemen anladı. Kral Carel, onun ata binmesine asla izin vermezdi. "Hangi ülkenin şanssız atıymış bu?" Ninorine güldü. Bu şifreli konuşma onu eğlendirmişti. Genelde birilerinin dedikodusunu yaparken onlardan hayvanlarmış gibi bahsederlerdi. "Bembeyaz bir rus atı, onu göreceğim için çok heyecanlıyım. Sonunda ata binecek kadar büyümüş olmak..." derin bir iç çektikten sonra devam etti "...Beni sevindirdiği kadar korkutuyor da." Evlilikten bahsediyorlardı.

Prensesler küçük yaşlardan itibaren bir hanımefendi olmak için eğitim görürler. Kurulacak olan ittifaklar, yapılacak olan anlaşmalar için tahta geçecek oğullar ve onların eşleri olmaya layık olacak tumturaklı gelinler günümüzde oldukça önemsenirdi. Bu bir devlet meselesiydi.  Ninorine, satranç oynuyor, elbise dikebiliyor, fransızca, türkçe, ingilizce, latince ve ispanyolca olmak üzere tam tamına 5 dil biliyordu. Bunun yanında onu eşi olarak seçmiş olan Lord Agrican için rusça öğrenmeye başlamıştı.

"YA tak vzvolnovan" rusçada çok heyecanlı olduğunu söylemişti. Sage bu dediğinden hiçbir şey anlamadı ama anlamış gibi yaptı.

•

Herkesin oturmasına rağmen hizmetliler masayı donatmaya devam ediyordu. Kral Carel, koyu kırmızı şarabından birkaç yudum aldıktan sonra bardağını sertçe masaya bıraktı. Ninorine babasının keyfinin olmadığını düşünerek ona gülümseyerek döndü. "Gününüz nasıldı efendim?" Biraz şirinlik yapıp onun için bekleyen beyaz atlı prensi hakkında birkaç şey öğrenmek istiyordu lakin annesinin ona attığı uyarıcı bakışlardan sonra babasının cevabından sonra konuşmayı devam ettirmedi. Acelesi yoktu ama çok merak ediyordu nasıl biri olduğunu. Herkes yemeğini bitirdikten sonra krallarını selamlamış ve sonrasında yatmak üzere odalarına dağılmıştı.

Ninorine, penceresinin önündeki çıkıntıya oturup düşüncelere daldı. Onu daha hiç görmemiş olmasına rağmen özlüyordu.
"Agrican" dedi kendi kendine, isminin kulağa nasıl geldiğini tadıyor gibiydi.  Biraz manzarayı izledikten sonra uyumak için dantel adası gibi görünen yatağının içine girdi.

İçinde uykusunu kaçıran bi' heyecan vardı. Zorda olsa uykuya daldı.

•
•
•
•
•
•
•

DAYUMMMM EFSANE Bİ GİRİŞ YAPTIK en kısa zamanda bu hikayede slaylemeye devam edeceğim.

Ninorine

Sage