4.Bölüm: "Sallanmayan Salıncak"

Start from the beginning
                                    

Avuçlarımda tuttuğum kupadan bir yudum alarak boğazımdan aşağıya akmasına izin verdim. Sıcak kahve boğazımdan aşağıya bir demir çubuk gibi inerken titremiştim. Vücudumdan geçen ürperti hissi bir an kendime gelmeme sebep oldu. Ayaklarımı sandalyenin üzerinden verandanın üstüne indirdim.

Neydi onu bu kadar düşünmeme sebep olan? Ne kadar olmuştu ki tanışalı onu bu kadar önemsiyordum? Evet onun yanında güvendeydim, onunla bir şeyler paylaşmış, bir şeyler konuşmuştum. Ama onu düşünüyor olmam canımı sıkıyordu. Onu düşünmek istemiyordum. Onu düşünmemeliydim.

Yabancı bir maddeydi o benim için. Baruttu. Yakıcıydı. Patlayıcıydı. Ben ise onun tepkimeye girdiği zaman kötü sonuçlar ortaya çıkaracak her şeydim. Acıydım bir kere. Varlığım yaradan başka bir şey vermezdi.

Gün doğana kadar veranda da oturarak kahvemi yudumladım. Acıkmaya başladığımda içeriye girip kahvaltı hazırlayarak Timdekiler için yaptığım poğaçalardan atıştırdım. Mutfağı toplayarak odama girdiğimde yapacak bir şeyim olmadığı için bütün gün boyu kitap okuyarak geçirdim.

Saat beş olmak üzereydi ki sıkıldığım için dolabın önünde kıyafet bakınıyordum. Telefonumdan bir bildirim sesi yükseldi. Anında dolabın kapaklarını kapatarak yatağın üzerinde ki telefonumu alarak bildirimin kimden geldiğine baktım. Araz, mesaj atmıştı.

Komutan Bey:

Yarım saat sonra oradayım, Öğretmen hanım.

Mesajı görüldü olarak bırakıp kapattım. Üzerime giymek için tekrar dolabın karşısındaki yerimi aldım. Giymek için seçtiğim bol paça, koyu mavi kot pantolonumu ve kırmızı, düğmeli kazağımı yatağın üstüne çıkardım. Lavaboya girerek işimi hallettikten sonra elimi yüzümü yıkayarak dişlerimi fırçaladım.

Odama döndüğümde oyalanmadan üstümü değiştirerek hızlıca hazırlandım. Saçlarımı açık bıraktım. Perçemlerimi düzelttim. Çantamın içinden nemlendiricimi alarak dudaklarımı nemlendirirken zaten kıvrık ve gür olan kirpiklerimi daha da ortaya çıkarmak için hafif bir maskara sürdüm. Son olarak ise yumuşak özlü bir çiçekli parfümü boyun çevreme sıkarak kapağını kapattım.

İşte şimdi hazırdım.

Çantamın içine telefonumu ve parfümümü koyarken dış kapının önüne çıkarak botlarımı giyip kapıyı kilitledim. Anahtarı çantama koymak için verandanın basamaklarından bir kaç tane inmiştim ki duyduğum tekerlek sesi ile eş değer olarak adımlarımı da hızlandırdım. Çit kapısından dışarı çıkmıştım ki siyah cip önümde durdu. Arkadan dolanarak yolcu koltuğunun kapısını açıp koltuğa yerleştim.

"Selam."

Ona dönerek bakmam ile kısa bir an bocaladım. O da aynı şekilde karşılık verirken sadece dudaklarını oynattığını algılayabilmiştim. Sesi şuan kulaklarıma ulaşmıyor gibiydi. Üstünde ilk defa beyaz bir gömlek vardı. Gömleğin kolları dirseklerine kadar özenle katlanmış, göğsünden iki düğmeyi açık bırakmıştı. Kol kasları gömleğin altından o kadar belliydi ki neredeyse 'ben buradayım, hey!' diye bağırıyordu. Saçları her zamanki gibi dağınık olmasına rağmen büyük bir uyum içindeydi. Dağınıklık daha çok yakışıyordu bu bir gerçekti. Gömleğin altından görünen buğday teni bir başak gibi parlıyordu.

Gözlerimi kırpıştırarak onu süzerken arabanın hâlâ hareket etmediğini fark ettiğimde yüzümü buruşturarak kendime saydırdım. Neden süzüyorsun adamı, Baha? Birde gözlerini kırpıştırıyormuş, yok bir de hiç kapatmasaydın! Allah'ım ben akıllanmam, sen yardım et bu bir tahtası eksik kuluna.

"Çok beğendiysen sana verebilirim." Sırıtarak kurduğu cümle bir an ona bön bön bakmama sebep oldu. Yanlış anladığımda ise gözlerimi kocaman açarak far görmüş tavşan gibi baktım ona. "Gömlek," dedi yanlış anladığımı fark ettiğinde. Gerçi yanlış anlamam için bilerek söylemiş gibi bir yüz ifadesi vardı ama olsun.

KADER DÜĞÜMÜWhere stories live. Discover now