²

414 55 77
                                    


Geçmişin kırık izlerini taşıyan kalbim başka bir işlevi yokmuş gibi sadece onun için atmaya devam ediyordu. Otuzumda, gençliğimiz evrilip kendini yetişkinliğe bıraktığında gitmişti benden. Aramıza yıllar girmeseydi yaşayabileceklerimizi hayal ettim, mutlu bir aile tablosu canlandı zihnimde, derince bir iç çektim, görünen o ki buna hiçbir zaman sahip olamayacaktık.

Basite indirgeyebileceğiniz sıradan bir ilişkimiz yoktu bizim. Hayallerimizin, hedeflerimizin ucu bucağı olmazdı ve inanın bana ikimizde öyle hırslı bireylerdik ki, karşımıza ne tür bir zorluk çıkarsa çıksın bunun üstesinden gelebilecek güce sahiptik. Çocuk değildik, olgunlaşmıştık, ne istediğimiz belliydi ve kimsenin fikirlerini önemseyip kaale almazdık. Birbirini tamamlayan iki adamdık, zıtlaştığımız konular olsa da çoğu zaman benzerdik.

Aşk dilimizi tanımlayabilecek herhangi bir kavram yoktu, kelimelere dökemediğim, kimselerde rastlayıp şahit olamadığım büyülü bir aşka sahiptik. Bunu size içtenlikle söylüyorum ve gerçekten abartmıyorum, homofobik bir ülkede yaşamamıza rağmen sevgimizin bu derece büyük olması çevremizdeki çoğu kişi tarafından garip karşılansa da takdir gördüğü bariz ortadaydı.

O zamanki genç Taehyung ve Jungkook için Kore gibi bir ülkede kabul görmüş olmak çok yeni ve güzel bir duyguydu, gerçi bizi tersliyor yada hadlerini aşacak herhangi bir davranışta bulunmuş olsalardı, bunu takmayacağımız çok aşikardı. Altta kalmayı sevmezdik, patır patır cevapları yapıştırırdık ve bu karşımızdaki kişinin cümlesini kuracağı vakit söyleyeceklerini beyin süzgecinden bir kere değil defalarca süzüp dillendirmesini sağlıyordu. Biz böyleydik, geçmişimiz buydu. Benim ise sadece Jungkook'un etrafında dönen kocaman bir dünyam vardı, tanrı tarafından bana bahşedilmiş hayat buydu sanırsam. Geçmiştim, geleceğim, varoluşuğum ondan oluşuyordu ve bundan şikayet ettiğim söylenemezdi.

Birkaç gün önce Jungkook ile karşılaştığımız anın görüntüsü beliriverdi aklımda, o günden beri kendime gelemiyordum. Ne hissettiğimi bilmiyordum, tutarsız tepkilerimin sebebini anlayıp çözemiyordum. Bir yanım yıllar sonra karşılaştığımız için sevinip heyecanlanırken, diğer bir yanım onu bir daha göremeyecek oluşuma, yıllardır zihnimde, hayalimde yaşattığım görüntüsünün sadece bir dakikalık vakitte değiştiğine, yanındaki kadına ve en çok beni yok sayışlarına içerleyip, üzülüyordu.

O gece orada ne çok isterdim ki Jeongguk yanıma gelsin, bana sıcak bir sarılma versin, galaxy gözlerinin en içten parıltıları ile bakıp, tatlı ses tonunu kullanarak bir merhaba desin, beraber bir şeyler içmeyi teklif etsin. Ne çok isterdim onunla geçmişi yad etmek, bakmaya doyamadığım yüzüne aşkımı anlatmak, zamanın bizden çaldıklarını haykırmak..

Ama hayat buydu, isteklerimiz ve olmasını arzu ettiklerimiz hiçbir zaman bizim gidişatımıza uymazdı, ya çok sonradan iş işten geçip gittikten sonra gerçekleşir ya da hiçbir zaman varlığımızı hatırlayıp bizi muhatap dahi almazdı.

Telefonumu çıkarıp saate baktım, öğle molasına sadece on dakika kalmıştı ve ben aklımı Jeongguk ile o kadar meşgul etmiştim ki, önümdeki dosyaları inceleyip bir türlü tamamlayamamıştım. İşin tuhaf yanı şudur ki, Seokjin ve Namjoon başıma geleni bilir gibi ne bir soru soruyor, ne beni sıkıştırıp ağzımı yokluyor, ne de yapmadığım işler için azar çekiyorlardı. Bu durum biraz değişikti, onlar da benimle birlikte şu birkaç gündür garip davranıp, sessiz kalıyorlardı. Geveze ve her işime burnunu sokan arkadaşlarımın bu şekilde davranması normal değildi, bir şeyler seziyor ancak ne olduğuna akıl sır erdiremiyordum. Yakında kulağıma geleceğini umarak boşverdim, Jeongguk'u düşünmek varken gereksiz şeyler ile zihnimi meşgul edemezdim.

Mesaj sesim odayı doldurduğunda elimden bıraktığım telefonumu tekrar almış ve mesajın kimden geldiğine bakmıştım ancak telefonumda kayıtlı bir numaraya ait değildi ve sadece "Taehyung" yazılmıştı. Kaşlarımı çattım, çalışanlardan veya müvekkillerimden biri olduğunu düşündüm ancak onlar bana direkt olarak ismim ile seslenip saygı eklerini kullanmadan yazmazlardı. Tekrar bir mesaj sesi ilişti kulaklarıma, "cevap vermeyecek misin?" parmaklarımı klavye üzerinde gezdirmeye başladım, "kimsin?" geri dönüş alamadım, mesaj uzun bir süre görüldüde kaldı, meraklandım. Tekrar tuşlara basmaya başladım;

Taehyung:
Ne o cevap vermeyecek misin?

0987+
Bunu söylemeye hakkım olup olmadığını düşünüyordum sadece

Taehyung:
Sadece kim olduğunu söyle
Bırakta hakkın olup olmadığına ben karar vereyim.

0987+
Pekâla o zaman
Söyleyeceğim ama lütfen beni engelleme

Taehyung:
*görüldü*

0987+
Taehyung, Jeongguk ben

Taehyung:
*görüldü*

0987+
Özür dilerim, sanırım yıllar sonra böyle bir giriş
yapmam uygun olmadı değil mi?

Taehyung:
*görüldü*

0987+
Cevap veremeyecek kadar meşgulsün galiba
Müsait olduğunda bana dönüş yap lütfen

İyi çalışmalar

•••

Nefes alamıyordum, göğüs kafesim sıkışıyor, kalbim bedenimi parçalayıp dışarı çıkacakmış hızla çarpıyordu. On yılın sonunda böyle bir mesaj alacağım asla aklımın ucundan geçmemişti, bu çok fazlaydı benim için. Birkaç gün önceki denk gelişimizde beni tamamen unutup, hayatından silip attığını düşünmüştüm oysa. Şu anda hayatımda beklemediğim, imkansız gördüğüm ne varsa hepsi tek tek gerçekleşiyordu.  Daha üç gün önce on saniyelik bakışmamız bile beni mahvedip bütün gecelerimi, gündüzlerimi alt üst ederken mesaj yazması olayını nasıl kaldıracağımı düşündüm. Gerçekler yüzüme hızla çarparken gözlerim dolup taşmaya başlamıştı ve ellerim öyle çok titriyordu ki mesaja yanıt veremiyorum. Telefon ellerimin arasından kayıp yer ile buluştuğunda onu almak için hiçbir girişimde bulunmadım çünkü alsam da sonuç değişmeyecekti.

Sakinleşip nefeslerimi düzene sokmam gerekiyordu, bu böyle olmayacaktı, kırk yaşında ki koca bir adamın iki üç mesaj ile kendini kaybetmesi doğru değildi. Kafamı iki yana sallayıp, avuç içlerimi yanaklarıma yasladım. Kendime gelmek adına gözlerimi kapatıp içimden ona kadar saydım ve defalarca kez tekrarladım bunu, sakinleştiğime kanaat getirip gözlerimi araladığımla yerdeki telefon ile bakıştım, az önce yaşanılanlar beynime tekrar hücum ettiğinde kendimi yere atıp titreyerek ağlamaya başladım. Hıçkırıklarım nefesimi kesiyordu, dudaklarımdan çıkmasına asla hiçbir zaman cesaret edemediğim kutsal ama bana yasaklı ismini kesik kesik, ağlarak haykırıyordum.

Ellerim saçlarımı buldu ve sertçe çekiştirdim yumuşak tutamları, saç köklerim sızlayıp acıyordu fakat bu kendime gelmem için yeterli bile değildi, acıyı çok daha fazla derinlerimde hissetmem gerekiyordu. Yaşadıklarımın hayal veya rüya olmadığını kanıtlamalıydım. Tökezleyerek savrulduğum yerden kalkmış ve beton duvarın önüne giderek alnımı hızlı şekilde vurmaya başlamıştım. Kendimi kaybetmiştim, ne yaptığımdan habersiz sadece kendime zarar veriyordum. Bir yandan kırık kalbimin acı çırpınışları ve parçalanıp un ufak olmuş ruhum, diğer bir yandan fiziksel acılar derken iyice bitap düşmüştüm ancak ağlamalarım bir türlü kesilmemişti aksine öyle şiddetle hızlanmıştı ki nefesimin kesiliğini hissetmiştim. Alamıyordum, ciddi anlamda nefes alamıyordum ve her içime çekmeye çalıştığımda daha fazla boğuluyordum.

Astımımın tutmuş olabileceğini nihayet fark ettiğimde zorlu ve savsak adımlar ile kendimi odamdan dışarı attım, kıpkırmızı kesilmiştim, damarlarım belirginleşmişti ve hala nefes alamıyordum. Çantam Seokjin'in odasındaydı, ne olursa olsun bir şekilde ilacımı içip rahatlamalıydım.

Neyse ki tanrı yardım yalvaran sesimi duymuştu sanırım çünkü yemek saatinde koşuşturarak önüme Seokjin'in çıkmasının başka bir sebebi olamazdı.


••••

Bu bölüm hiç içime sinmedi nedense :((

Neyse idare edin, zamanla düzelir belki yazım tarzım diye düşünüyorum

Neyse görüşürüz

03/09/2023

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Dec 26, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

My Faint MemoryWhere stories live. Discover now