-Episode 6-

67 10 31
                                    

Çarşamba

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Çarşamba

Ayaklarımı sürüye sürüye okulun yemekhanesine ilerlerken aklımdan geçen tek şey dün maruz kaldığım olaylardı. Grup üyelerimin ucu boş tehtidlerinin yanı sıra akşamına birde babam arayıp okula gitmediğim için bir güzel azarlamış ve günümü lanet bir şekilde sonlandırmıştı.

Okuyupta profesör olacaktım sanki. Ne olurdu beni kendi hâlime bıraksa. Sanki bilerek geç kalmışım gibi birde başıma ekşiyordu. Gerçekten okul bittiğinde (şakasız) dünyalar benim olacaktı...

"Ahh, çok acıktım." Kendi kendime homurdanırken huysuzca yemekhaneye girmiş ve gürültülü öğrencilerin hiçbirini umursamadan yemeklere ilerlemiştim. Açken kendimi kaybediyordum ve şuanda o anlardan birindeydim. Sabah hiç bir şey yemeden geldiğim için öğleye kadar atıştırmalıklarla ancak kendimi tutmuş, öğle arasını da iple çekmiştim.

Kendime yemek çubukları, kaşık ve tabak alıp sıraya girerken yemekleri incelemiş ve şansıma az kişi sırada olduğundan çabucak sıra bana gelince de azar azar yemeklerden koymuştum. Çok açtım ama kendimi de biliyordum. Midem çok almıyordu ancak gözüm ve beynim doyumsuzdu. Bu yüzden her zaman acayip derecede açta olsam kendi yeme potansiyelim kadar yemek alırdım.

"Teşekkür ederim." Yemek tabağıma kızarmış tavuk koyan yemekhane görevlisine gülümseyerek teşekkür edip uzaklaşacağım sırada tabağımı tutmuş ve tavukları koyduğu kısıma iki küçük tavuk parçası daha koymuştu. Gülerek tekrar teşekkür ettiğimde ise 'afiyet olsun' diyerek uzaklaşışımı izlemişti. Ahjumma bugün iyi gününde olmalıydı ki mideme +2 kızarmış tavuk daha kazanmıştım...

"Selam!" Çoğunluk sınıf arkadaşlarımın oluşturduğu masaya yerleştiğimde aynı sıcak karşılamayı almış ve yemeklere gömülmüştüm. Bir yandan okul hakkında ki hararetli sohbetlerini dinliyor bir yandanda tek tük konuşup masadaki varlığımı belli ediyordum. Onun dışında da arada bir kafamı diğer masalara çevirip yemek yiyen öğrencileri izliyordum. Çok sıradan ve her zamanki gibi bir öğle arasıydı, ta ki okulun basketbol takımı içeride ki gürültüyü bastıracak türden bir gürültü ile yemekhaneye girene kadar.

Gürültü, yüzümü buruşturup arkamı dönmemi sağlarken boğuşa boğuşa yemek sırasına giren uzun yapılı erkeklere bir süre dik dik bakmıştım. Kulaklarım gürültüye alıştığında ise çoktan önüme dönmüş ve tekrar yemeğime odaklanmıştım. "Keşke SM'de stajyer olabilme şansım olsaydı." Duyduğum cümle ile aşkla bakıyor olduğum yemek tabağımdan kafamı kaldırmış ve karşımda kalan sınıf arkadaşıma bakmıştım. O ise bizim aksimize dirseklerini masaya yaslamış, çenesini de yurumruklarına yaslamış arkamızda bir yerlere bakıyordu. Gözlerinden neredeyse kalp fışkırdığını söylememe gerek var mıydı?

"Değil mi? En azından arkadaş olup öyle yakınlaşabilirdik." Kimden bahsettiklerini bildiğim için arkamı dönüp kim olduğuna bakma ihtiyacı bile duymazken duyduklarıma karşılık tek yaptığım ise göz devirip kafamı iki yana sallamak olmuştu. "En azından şanslıyız da aynı dönemde aynı okula gidiyoruz. Bunun için gelecekte Tanrı'ya teşekkür edeceğimize eminim." Son söylediği ile hepsi bir ağızdan gülüşürken yemek yemeye devam ediyordum. Bu umursamazlık çocuğa karşı en ufak bir ilgimin bile olmamasından kaynaklanıyordu. Yoksa yakışıklıydı yani ama... Onun gibilerden çevremde çok vardı.

Sol - Yoon Jeonghan Where stories live. Discover now