Babam, biz onun evinden taşınmadan hemen önce elime tutuşturmuştu limitsiz kredi kartını.
Kulağıma ise 'her ay ekstereye bakacağım ve karttan para harcamadığını görürsem başın dertte çocuk.' Diye fısıldamıştı.

Dediğim gibi onun sorunu annemle idi. Ben memnundum babamdan. İyiydi. Yalnızca işine bir tık önem verirdi ki normali buydu, birkaç şirketi aynı anda yönetmek pek mümkün değildi.

Bunları düşünürken nereye geldiğimin farkına varamadım.
Köhne, adım atılmamış bir yere benziyordu burası.
Evler vardı ama yıkık dökük harabelerdi, kimsenin oturduğunu düşünmüyordum.

Hafiften bir korkarken geri geri adım atmaya başladım.
Burası bir tık korkunç gibiydi. Tam arkamı dönüp kaçacakken sırtım birinin göğsüne sertçe çarptı.

[Hafiften bir uygunsuz içerik fakat ileri gitmeyeceğim asla. Merak etmeyin, isterseniz geçebilirsiniz 💥 şu işaretten sonrasına.]

Korkuyla geri kaçtım.
Korkunç bakıyordu yüzüme. Sanki çok kötü bir suç işlemişim gibi, ayrıca sarhoştu. Leş gibi içki kokuyordu.

Üstüme doğru savsak bir adım attı. "Seni hangi rüzgar attı buraya güzel çocuk? İzin aldın mı buraya girerken?"

"İzin mi almam gerekiyordu?"

Korktuğumu belli etmemek amacıyla kollarımı birbirine bağlayıp isteksizce konuşmuştum ve sanırım bu pek hoşuna gitmemişti.

"Evet izin alman gerekiyordu. Görüyorum ki almamışsın. Cezanı keseyim o zaman da aklın başına gelsin."

Kollarımı iki yana açarken üstüme gelen adamı savuşturmaya çalıştım göğsünden ittirerek.
"Git git gelme! Ben yabancıyım burada ne bileyim buraya girerken İzin alacağımı?!"
Asla sarsılmadı. Aksine üstüme gelmeye devam etti ve ben korkudan ağlamaya başlarken duvar ile kendisi arasına sıkıştırdı bedenimi.

"Mmmhh~ çok güzel kokuyorsun. Bir ısırık alayım mı teninden?"

Çok pis sarhoştu ve ne dediğini asla bilmiyordu. Belki de pişman olacağı şeyler yapıyordu şu an.
Tanrım henüz yeni eve taşınmadan başıma aldığım olaya bakar mısınız?

💥

Ellerimi yakalarına sardım. "Bırak beni!"

Kendimden bile beklemediğim bir güçle testislerine bir tekme atıp onu bedenimden uzaklaştırdığım ilk an geldiğim yöne doğru koşmaya başladığımda arkamdan koştuğunu anlamak zor değildi.

"Seni sikik! Gel buraya!"

Bulanık gören gözlerimden yaşlarımı temizlerken koşmaya devam ettim. Kalbim hızla atıyordu. Ayaklarımın altında gibiydi ve ben yine bilmediğim yerlere koşuyordum.

Ki o anda bir beden çıktı karşıma. Ben hızımı alamayıp göğsüne yapışırken kolunu sırtıma sarıp beni hızla arkasında duran ve sonradan fark ettiğim üç kişinin arasına fırlattı ve az önce tacizine uğramak üzere olduğum adamın yakalarını tuttuğu gibi kafa attı bir tane.

Zaten içkili olduğundan dolayı bayılması uzun sürmediğinde bende yavaştan bayılacak gibi hissediyordum kendimi. Bedenim kontrol edemeyeceğim kadar çok titriyordu, üç yabancı adamın arasında duruyordum ve sanki beni önceden tanıyorlarmış gibi etrafımda koruma çemberi oluşturmuşlardı.

Az önce sarhoş adamı döven kişi konuştu.
"Orospu çocuğuna bak. Dayak yemekten usanmadı, ben dövmekten usandım."
Diyerek benim olduğum tarafa doğru döndüğünde göz göze geldik.

Zümrüt yeşili gözlerinin içinde kaybolduğumu hisseder gibi oldum bir an. Veya hisleri karıştırıyordum çünkü gözlerinin içinde kaybolsam yere düşme girişiminde bulunmazdım, hissi kaybolan bacaklarımla.

Yanımdaki beyaz saçlı ani refleksiyle kolumun altından tutup yavaşça yere bıraktı bedenimi.
"İyi misin çocuk? Hoseok şu bakkaldan bir su kap gel. Beti benzi atmış."
Tam karşımdaki ise aldığı komut ile gittiğinde hâlâ bedenimi kontrol etmek için uğraşıyordum.

"Burada ne işin vardı senin? Hiç görmedikte yüzünü, tehlikeli olduğunu bilmiyor musun buranın?"

Bir diğer adam konuştu. Bununda saçları sönük sarı idi. Yeşil gözlü olanın ise parlak gri.

Başımı iki yana sallayıp gözlerimi temizledim. "Bilmiyordum- ben yeni taşınıyorum buraya. Alışveriş merkezi arıyordum."

"Alışveriş merkezi mi?" Onayladım.

Neden herkes şaşırıyordu bu duruma? Alışveriş merkezi aramak kötü bir şey miydi anlamadım ki.

Kahverengi saçlı hareketlenip yere eğildi ve benim görmediğim bir şey aldı eline.
İlk defa o zaman sesini duydum.

"Şimdi anlaşıldı. Sen Jeon Yangsoo'nun bir yakınısın."

Başımı hızla ona çevirdim. Ve elindeki siyah kartı gördüm.
"Kartım! Düşmüş mü?"

Şaşırsa da bu çıkışıma, bozuntuya vermeden kartı bana uzatıp yanıma çöktü bir anda.
Ben elimdeki kartı cebime tıkarken yine göz göze geldik.

"Kimsin sen? Jeon Yangsoo ile yakınlığın ne?"

Kısa süre bakışlarımı yere indirip fısıldadım. "Babam."

Bir anda gülme sesi geldiğinde bakışlarımı tekrardan ona çevirdim. Ne diye gülüyordu ki böyle? Resmen alay eder gibiydi kahkahası.

Sonunda ciddileşti. "Buna inanmamı beklemiyorsun herhalde? Koskoca ceo'nun oğlu neden bu mahallede otursun malikaneler varken?"

İşte yaralı olduğum kısım tam olarak buydu.
İkisinin boşanması ve sırf annem olduğundan ötürü velayetimin ona verilmesi hayatımın en kötü dönüm noktalarındandı.

Gençliğimi mahvetmeye hakları yoktu.

Bir anda oturduğum yerden doğruldum ve sendelememe rağmen dengemi kurdum.
"Sana ne! Nerede oturmak istersem otururum!"

Tepkisini görmeksizin koşa koşa oradan ayrılırken su almaya giden kahverengi saçlı çocuğu gördüm. Hoseok muydu neydi ismi? Umursamadan onun da yanından geçtim ve koşmaya devam ettim.

Bu sefer eve gittiğime emin olarak.

Protector▪︎taekookWhere stories live. Discover now