Dört

24.7K 1.3K 373
                                    

keşke beni daha az anlayıp, daha çok sevseydin anne.

...

Hastalığın vücudunuzu terk ettiği gün, sabah erken saatte kalkıp ter içinde kalma hissini bilir misiniz?

Duvara kafamı dayamışken, boğazımdaki acılığın geçmesi için yutkunup yutkunup duruyordum. Saat henüz sabah altıydı . Dün erkenden, hastalığın etkisiyle uyumamdan dolayı bu saatte kalkmıştım. Güneş daha yeni doğarken terden sırılsıklam olmuş bir haldeydim. Karşımdaki Hakan isimli adamı süzerken, yanımda duran sandalyede uyuya kalmış bedenini uyandırsam mı, uyandırmasam mı diye düşünüyordum.

Başı öne eğilmiş, dudakları hafif aralanmıştı. Çok uzun olmasa da, uzun sayılabilecek saçları önüne düşmüş, gözlerini kapatmıştı.

Tüm gece başımda beklemiş miydi? Düne dair hatırladığım şeyler çok azdı. Kesit kesit hatırlıyordum bir şeyler.

Hakan'ın beni kucağına alması, itiraz etmem, beni odama getirmesi, Karan'ın sesi, Rüzgar'ın sesi...

Her şey birbirine girmiş bir haldeydi. Kafamın içi iyice aşure olmuştu.

Derin bir nefes alarak ayaklandım. Bu saatte hepsi uyuyor olmalıydı. Rahatça duş alabilirdim öyleyse.

Ses çıkarmamaya çalışarak, ayaklanıp dün eşyalarımı yerleştirdiğim gardıroba doğru gittim. İç çamaşırlarımı, ara ara Hakan'a bakarak hızla çekip aldım.

Üstüme giyeceğim şortu ve tişörtü de seçtikten sonra, bornozumu alarak odanın kapısını açtım. Her ne kadar onu uyandırmadığım için hafiften vicdanım sızlasa da, iç sesimi dindirip odadan çıktım.

Derince esneyerek, koridorda ilerlerken aklıma bu kadar zengin oldukları halde, neden odamda bir banyo olmadığı düşüncesi çarpıp çarpıp duruyordu.

Banyonun ışığını açarak, içeri girdim. Aynadaki kaymış tipime, şişmiş gözlerime baktığımda istemsiz yüzümü buruşturmuştum.

Abileri onu sevsin diye, her gün götü tutuşa tutuşa bakım yapan kızdan nerelere gelmiştik...

Kısa bir duşun ardından, banyoda üstüme yanıma aldığım beyaz kısa şort ve uzun buz mavisi, üstündeki küçük bir ayıcık olan tişörtü giymiştim.

Dün, benim için oldukça büyük bir anlam kazanan saçlarıma gülümseyerek baktım. Omuzlarımdan bir karış aşağıda bitiyordu.

Ses çıkmasın diye saçlarımı kurutmadım. Bornozumla biraz kurulamıştım sadece. Banyodan çıktıktan sonra, parmak uçlarımda odama geri dönmüştüm. Hâlâ sandalyede uyuyan Hakan'a baktım.

Yaşı benden büyük olmasına rağmen Hakan demem ne kadar doğruydu? Ama abi demek de istemiyordum ki işte.

Derin bir nefes alarak yanına gittim. Vicdanıma engel olmamıştım işte yine, iyi mi?

Nasıl seslenecektim şimdi ona? Derince nefes aldım. "Hey, höst, hişt, pişt!"

Kafasını kaldırıp mırıldanmış, sonra uyumaya yine devam etmişti.

Sabır çekerek omzundan dürtmeye başladım. "Alooo uyansana..."

Omzuna dokunan elimi sertçe tutup, kafasını kaldırmasıyla, tövbe çektim. Abi affet, uyandırmak istememiştik...

Seren ¦ Gerçek AileWo Geschichten leben. Entdecke jetzt