7.9

5.5K 436 58
                                    

Güneşin ilk ışıklarıyla birlikte Fransa'ya inmiş, otelimize yerleşmiştik. Kısa bir kahvaltı faslının ardından ise yorgun olmadığımız kanısına vararak Tuğra ile birlikte biraz dolaşmıştık. Daha doğrusu onu benim daha önceden gezip beğendiğim yerlere götürmüştüm.

Otel odamızın balkon manzarası zaten Eyfel Kulesi'ne baktığı için Tuğra çok da bir olayı olmadığını, orayı yakından görme gereğini duymadığını söylemişti. Ben de ona uyum sağlayıp müzeler ile güzelce kruvasanımızı yiyip üzerine kahvemizi içebileceğimiz yerlere götürmüştüm sevgilimi. Akşam da otelin alt katındaki restoranda birlikte yemek yemiştik.

Her ne kadar otelde kaldığımız için restorandaki harcamalarımızdan ailemin sorumlu olduğunu, defile için tutulan tüm modellerin bile buradaki tüm giderlerini annemin karşıladığını söylesem de Tuğra'nın rahat hissetmediğini biliyordum.

O yüzden gün içinde oturup bir şeyler yiyip içtiğimiz yerlerdeki yaptığımız harcamaları onun karşılamasına izin vermiştim. Kendisini bu şekilde daha rahat hissettiğini bildiğim için ben de ona karışmıyordum.

Zaten Tuğra düzenli olarak aldığı siparişler olsun, kendi çizip satışa çıkardığı çalışmalarından olsun güzel bir gelir kazanıyordu. Bunu bilmek içimi biraz olsun rahatlatıyordu.

Tuğra ile birlikte ne kadar olabilirse o kadar romantik geçen yemeğimizin ardından asansörde odaya çıkmaya çalışırken ben yemekte biraz fazla kaçırdığım şarap yüzünden olur olmadık şeylere bile kahkaha atmakla meşguldüm. O da benim gülüşümden olsa gerek aynı şekilde gülümsemesiyle eşlik ediyordu bana.

"Öyle mi olmuş?"

"Öyle! Kadının bana bakışını görmediğin için şu an beni anlaman çok zor maalesef, aşkım."

Ona sabah müzedeyken fotoğrafımı çekmesini istediğimde asla güzel açıyı yakalayamadığı için 'kamerayı aşağıdan tutma' diye çığırışımı ve o esnada arkamızdaki heykele bakmaya çalışan kadının benim bağırışımla yerinden sıçramasını anlatıyordum. Sabah da aynı şeyi anlatmıştım ama Tuğra yine de ilk defa duyuyormuş gibi beni ilgiyle dinliyor, o anları canlandırışımı izliyordu.

Ben onun kolları arasında ayakta durmaya çalışırken kapanan kapıyla etrafıma bir bakış attım. Asansörde yalnızdık. Üstüne üstlük yirminci kattaydık. Bu da demek oluyordu ki bu anı en iyi şekilde değerlendirmemiz gerekiyordu.

"Öp beni."

Tuğra bir an bakışlarını dudaklarıma indirip tekrar gözlerime çıkardığında hâlâ daha neyi beklediğini anlayamıyordum. Bakışları kısa bir an asansörün tuşlarında gezindiğinde kimsenin asansörü çağırmasının anlamış olacak ki belimdeki elleri biraz daha sıkılaştı. Ardından dudaklarını ait olduğu yerlere, dudaklarımın üzerine bastırdı.

Asla doyamadığım dudakları çok geçmeden tutkulu bir vaziyet alıp öpücüğümüzü iyice yoğunlaştırdığında ben de aynı tutkuyla olabildiğince karşılık vermeye çalışıyordum ona.

Bir eli boynumu kavrayıp usul usul baş parmağıyla ovarken diğer eli de belimden aşağıya kaydı ve tek bacağımı kavradığı gibi beline doladı. Sırtım da saniyeler içersinde asansörün duvarlarına yaslanmış, bir elimle ensesinden destek alırken diğer elimle de üzerindeki beyaz keten gömleğinin kumaşını avuçlarımın içine hapsetmiştim.

Nefesimin son kırıntılarına kadar onu öpmeye devam ederken asansörün çoktan bizim olduğumuz katta durduğunu işitmiş, ikimiz de oralı olmamayı tercih etmiştik. Ta ki asansörün ışıkları sönene kadar.

İkimiz de geriye çekilip karanlıkta birbirimizi görmeye çalışırken Tuğra alnını alnıma yaslayarak bir süre öylece soluklandı. Benim de ondan farkım olduğu söylenemezdi. Her seferinde sanki ilk defa dudaklarını tadıyormuşum gibi heyecanlanmam ve kalbimin delicesine atışı ona olan aşkımın her geçen gün daha da fazla kanıtıydı resmen.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 16, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

socialiteHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin