24

13.7K 972 187
                                    

Y/N: AMAN ALLAHIM BAYILICAM GALİBA KİTAP BXB'DE 1 NUMARA TEK GÜNDE DE +4K OKUNDU 13K ŞU AN?? TEŞEKKÜR EDERİM OKUDUĞUNUZ İÇİN SIKILIYOR MUSUNUZ BEĞENMEDİĞİNİZ NOKTALAR VAR MI HER TÜRLÜ ELEŞTİRİYE AÇIĞIM YORUMLARINIZI BEKLİYORUM. İYİ Kİ VARSINIZ ÇOK SEVİYORUM SİZİ

Gürbüz boku yediğini hissediyordu.

Doğduğundan beri şanslı sayılabilecek bir hayatta büyümüştü Gürbüz ve sanılanın aksine bu günlere kendi tırnaklarıyla kazıyarak gelmişti. Varlıklı bir ailede yetişmiş olmasına rağmen ailesi onun önüne hiçbir zaman istediklerini sermemişti. Her zaman savaşmak zorunda kalmıştı esmer. Ortalamanın altı bir mahallede oturmuş, devlet lisesinde kıçından ter akıtarak derece öğrencisi olup Boğaziçi'ni kazanmış, şimdi bile harçlığını çıkarmak için babasının yanında diğer kuryelerle aynı şartlar ve aynı miktarlar altında çalışmaya tamam demişti. Şımarmaya, övünmeye asla vakti olmamış, çoğunlukla kendini eğitmeye çalışmıştı. Çoğu insan onun ailesinin durumu yüzünden hiç zorluk yaşamadığını düşünürdü ve Gürbüz bunun aksini söylemeye bile tenezzül etmezdi. Her zeferinde hamd olsun der, sessizliğini korurdu.

Evet yüksek gelirli bir ailede ortalama bir şekilde büyümüştü, çektiği zorlukları da olmuştu ancak 24 yıllık yaşantısında hiç bu kadar zorlandığını hatırlamıyordu. Paranın çözebileceği bir durumda olsaydı eğer paraya başvuracak kadar kapana sıkışmıştı, ağızından bırak şükür dolu kelimelerin, şikayetlenme kelimelerinin bile çıkmadığı bir andaydı.

Karavanın arkasında Atilla ile yan yana yolculuk yapıyordu.

Aslında yolculuk başta herkesin karavanın ön kısmında takılmasıyla başlamıştı. Murat karavanı sürüyor, Osman yan koltukta yandex haritayla yolu tarif ediyor, Ufuk, Atilla ve Gürbüz de şarkı söyleyerek ön koltuktaki ikilinin aklını karıştırıp onları çileden çıkarıyorlardı. O kadar eğlenceli ve huzurlu bir yolculuktu ki bu Gürbüz'e göre, çoğu zaman gülerken duraksıyor, iç çekip güneş gibi parlayan Atilla'yı sessizce izliyordu. Yolculuğun başında her zamanki gibi çok çekingen olsa da Gürbüz ve Osman'ın yardımlarıyla anında açılıvermişti. Artık sessiz sessiz konuşmuyor, mahçupça oturmuyordu. Hatta öyle ki gülerken eliyle ağızını bile kapatmamıştı ve Gürbüz onun gereksi yere utandığı yamuk dişini sıkıca öpmek istemişti.

Yol uzundu tabii. Sabahın erken saatlerinde yola çıkmalarının sonucu Ufuk sızıp kalmış, Osmanla Murat ise sessizliğe bürünmüştü. Hâlâ içinde enerji hisseden grubun en küçük ikilisi ise burda sessiz sessiz dikilmenin manasız olduğunu düşünmüş olsa gereklerdi ki karavanın arkasındaki küçük çekyata yan yana oturmuşlardı. Başta gerçekleşen ufak laf sokmalı şakalaşmalar kendini temaslı şakalara bırakmıştı ve en sonunda Gürbüz kendini diz dize, hatta kıç kıça bir şekilde Atilla'nın yakınında oturken bulmuştu. Sarışının güzel ve hafif kokusu ciğerlerine doluyor, ardından karnına hücum edip tatlı tatlı gıdıklanmalar bırakıyordu. Gürbüz o kadar garip ve heyecanlı hissediyordu ki kendini sürekli konuşurken buluyordu ve bu Atilla'nın inanılmaz hoşuna gitmişti. İkilinin gözleri birbirlerinin gözleri hariç her yerde dolaşıyordu ve şiddetli sağanak yağış seslerini bastırdığı için birbirlerine daha da yaklaşarak konuşmalarına neden oluyordu. Gürbüz'ün gözleri ilk defa o zaman Atilla'nın kalın ve çizilmiş gibi biçimli olan dudaklarına takıldı.

Atilla fırlama bir çocuktu. Gürbüz'ün siyaha yakın gözlerinin dudaklarının üstünde olmasından gerekenden daha uzun süredir dolandığını fark etmişti elbet ve bununla taşağını geçmekten geri de kalmamıştı. Gürbüz hemen dudağındaki yarayı öne sürmüş, ardından sağ elini nazikçe çenesine koyup baş parmağını yarasının yeni geçtiği alt dudağında nazikçe gezdirmişti.

barbekü sos (bxb)Where stories live. Discover now