"Kaşın acımıyor mu Emre? Bu arada yeni dövme yaptırmışsın, rahatsız olmuyor musun?" diye sordu bu kez de. "Rahatsız olacak olsam neden yapayım ki Efe? Ve hayır acımıyor. Uzun bir süredir var ve alıştım." dedim önüme dönerek sistemi başlatırken.

"Sistem açık değil, boşuna konuşma başlatma." tekrar konuşmasıyla başlatamadığım sistemle ona doğru döndüm. "Neden?" gözüm tekrar kapıya doğru kaydı. Ve ben oraya bakma isteğimi engelleyemiyordum. Perdesi açık camdan gördüğüm kadarıyla patron ve üç kişi bir şeyler konuşuyordu.

"Bugün ne oldu biliyor musun Emre?" diye sordu bu kez de. Saat daha 10 buçuktu, ne olmuş olabilirdi ki? "Ne oldu Efe?" diye sordum elimde çevirdiğim kalem ve ona dönmüş sandalyemle. Ona dönünce yüzündeki gülümsemeyi farketmiştim. En başından beri ilgimin üzerinden olmasını seviyordu.

"Bak şimdi, sabah ben içeri girdim. Üste kata çıkmak için asansöre doğru gittim ve bizim kata geldim. Sanırım biraz erken gelmişim, kimse yoktu. Yani operatörlerden kimse yoktu. Normalde sadece sen olurdun. Ihım, ben içeri girince içeriden sesle geliyordu ama tanıdık değildi, dur sakin endişelenme." korkmuştum ama kişisel bir korku değil Efe ve bunu sana söylemeyeceğim.

"İçeride üç tane çocuk. Yani bence çocuklardı çünkü bizden bir iki yaş küçük duruyorlardı. Ben içeri girince hepsi bana doğru döndü. Kötü çocuklar herhalde, hepsinin kaşında, burnunda, dudağında ve kulaklarında küpeler ve demir halkalar vardı. Hatta birinin dövmeleri vardı. Ben onlara kim olduklarını ve burada ne aradıklarını sordum. O ara onlar konuştular ama dinlemedim. Çünkü hepsi bir ağızdan konuşuyorlardı ve garip tarzları vardı. Daha sonra Çiğdem, Simay,  Oya, Onur, Tuna, Engin, Mert ve Feza geldi. Bu kez onlara açıkladılar kim olduklarını. Ben pek sevemedim onları ama diğerleri sevdi galiba. Üçü öğrenciymiş biliyor musun? Buraya da iş aramaya gelmişler. Bu yüzden Patron'la konuşuyorlar şuan. Halleri çok komikti ama, korumları bile kandırmışlar içeri girerken. Dünde gelmişler biliyor musun? Korumlar içeri almayınca da doktor önlüğü giyip gelmişler, test yapacağız diye bir de ellerinde de kartlar falan. Ama patron hiçbir şey demedi ve bu şekilde kandırılmış olan korumalara da güldü." Efe hiç susmadan bir şeyler anlatıyordu. Bense nedensizce bir an önce sussun diye bekliyordum.

Oflayarak gözümü tekrar kapıya çevirince bu kez aşağı doğru inen dörtlü görüş açıma girdi. En önde patron, arkasında ise Efe'nin dediği gibi üç çocuk (?).

Önümdeki çalışanlar patronu görünce alelacele yerlerine geçerken birbirlerine çarparak yönlerini şaşırmışlardı. Efe ise hâlâ yanımdaydı. "Sende yerine küçük bey." ama Tuna Efe'nin sandalyesini arkadan çekerek yerine ittirmişti onu da. Güzel.

"Merhaba arkadaşlar, hepiniz bu arkadaşların kim olduğunu biraz merak etmişsiniz anlaşılan. Ben değil de onlar tanıtsın kendilerini size." patron önce yerlerine geçen çalışanlara sonra ise benim gibi yerlerinde bekleyenlere döndü, en sonda üçlüye.

"Merhaba sayın iş arkadaşlarımız, bendeniz Deniz. Şu gördüğünüz iki elemanın ele başıyım. Sizinle iyi anlaşmak isterim, yeni yüzler yeni insanlar falan filan." Siyah saçlı ve gördüğüm kadarıyla mavi gözlüydü. Adının hakkını veren gözlere sahipti yani.

O sustuktan sonra bu kez yanındaki turuncu saçlı ve mavi gözlü olan konuşmaya başladı. Diğeri Deniz'in arkasındaydı ve önümdeki kafalar yüzünden görünmüyordu.

"Hepinize günaydın, ben Ayaz. Atiğim, tetiğim, çeviğim. Yemek yemeye bayılırım." diyerek en son göz kırparak geri çekilmişti. Ve ben hâlâ diğer çocuğu göremiyordum. Bir sağa bir sola gideyim derken, yanımdaki Efe tekrar konuştu. Bense onu dinlemek yerine, ayağa kalkarak karşıma çıkan yeşil gözlere bakıyordum.

Müşteri TemsilcisiWhere stories live. Discover now