Alkol ve Sigara

4.1K 329 14
                                    

Figen dediğini yapıp beni hem yataktan hem de evden postaladığında tabana kuvvet mahalleye ilerlemeye başladım. Sokağın birinde ufak bir tartışmanın sesi ve ağlama sesi geliyordu.

Sokağın başında durup, çıkmaz sokağın köşesine sıkıştırıldığı için ağlayan genci görünce sinirim tepeme fırlamıştı. Sert adımlarla sinirimi belli ederek yanlarına yürüdüm. Beni görünce bir bakışsalar da yürek yemiş gibi kuyruklarını dikelttiler.

"Hayırdır gençler, gece gece noluyo?" Elimi uzatıp ağlayan genci kolumun altına çektim, tüm vücudu titriyordu.

"Abi, bu ibne karı gibi giyiniyor. Biz de yol yordam öğretelim biraz dedik, hemen ağlamaya başladı." Sinirle dilimi dudağımda gezdirdim, hepsine tek tek bakıp alayla güldüm.

"Lan yarrak, sanane. Sana giydirmediği sürece senin düşünceni kim siker. Ne istiyorsa giyer, sana mı soracak sikik."

Çocuklar yedikleri laflarla agresifleşirken birini ensesinden yakalayıp alnımı alnına yasladım. Elimi hafifçe sıkıp konuştuğumda dizleri bükülmek üzereydi.

"Bak şimdi koçum, bu çocuk İzmarit tarafından korunuyor gibi düşün. Elini süren, laf eden yerden götüyle izmarit toplar bir ömür. Anlaştık mı?"

Ağzından kısık bir 'tamam abi' duyunca arkadaşlarının yanına doğru itip sendelemesini izledim. Kuyruklarını kıstırıp giderken arkalarına bakmaya bile korktukları belliydi.

Kolumu sıkıca tutmuş ağlayan bedeni kaldırıma oturtup yanına çöktüm bende. Kuş gibiydi, bu soğukta ince bir üst giyinmişti. Dar ve kadınsı kıyafetleri ince vücuduna çok yakışmıştı.

Bir süre ağlamasını bekledim, sonunda gözlerini silip ayağa kalktığında ben de onunla kalktım.

"Sağolun Orhan bey, tam zamanında yetiştiniz. Galiba başınıza bela oldum tanıştığımız andan itibaren."

Ağlamaktan kısılmış sesiyle konuşurken gözlerimi minik dudaklarından çekemiyordum. Ağladığı için şişip kızarmıştı, Figen haklıydı. Benim bu çocuğun yanında olmam gerekiyordu, çünkü sadece dudaklarının tadına baksam kalpten gidecek gibi hissediyordum.

"Tatlı bir belasın en azından, her serserinin bir belalısı olması lazım değil mi ama?" Gülerek konuştuğumda onun da dudaklarında kocaman bir gülüş peydah oldu.

"İnsan der, ne belası falan diye. Hemen kabul ettiniz ya." Gülerek konuşurken tatlı tatlı sitem ediyordu. Burnunu çekip bir kez de sesli bir şekilde güldü.

Gözleri elimdeki poşete kaydığında merakla baktığını fark ettim, alkol ve sigara alıp evde devam etmeyi düşünmüştüm.

"Bira mı aldınız?" Gözleri parlıyordu poşete bakarken.

"Evet, kafa dağıtmak istedim bu gece. Geçerken alayım dedim." Dudaklarını yalayışı mideme ters takla attırırken zorlukla yutkundum.

"Bende gelebilir miyim? Kendime alırım şuradan, birlikte içeriz. Çok seviyorum ama abim izin vermiyor. Bu gece eve gitmeyecektim zaten, olur mu?" Kendini davet ettirtmesine mi şaşırayım, yatıya kalacağını söylemesine mi şaşayım bilemedim.

"Olur tabi, gel içelim." Ağzımdan çıkan sözleri ben söylememişim gibi şaşırdım.

Pıtı pıtı yanımda yürürken ilerideki marketten bir kaç şişe daha aldık, sever diye cips, çerez gibi şeyleri de alıp ödedim. Elini cebine atsa da ödemeyi yapıp çıkmıştım.

Evime giden yolda yüzü hep gülüyordu, benim de ellerim titriyordu. Ne bok yemeye gel dedim ki. Banyo yapmış olsam da sırtımdan süzülen teri hissedebiliyordum. Bu çocuk bana hiç iyi gelmiyordu, kalbim fırlayıp gidecekti bu gidişle.

Anahtarla kapıyı açtığımda eğilip yüksek tabanlı botlarının fermuarını açarken gözüm dışarı fırlayan minik kalçasına kaydı. Kafamı iki yana sallayıp yüzümü başka yöne çevirdim.

Ayakları avcumdan bile küçüktü, baklava desenli rengarenk çorabıyla içeriye adımladı. Altındaki şortun arka ceplerine ellerini sokmuş evi gözden geçirirken bir süre onu izledim.

Poşetleri sehpanın üstüne koyup mutfaktan çerez ve cips için tabak alıp geldim. Elindeki birayla hevesle bana bakıyordu, yanına oturunca hemen bana uzattı.

"Siz açar mısınız, benim tırnaklarım bozuluyor da." Boyalı tırnaklarına bakıp şişeyi elinden aldım, zaten çevir kapaktı. Açıp geri verdiğimde beklemeden dudaklarına dayarken hala onu izliyordum.

"Çok özlemişim yaa.." Büyük bir yudumdan sonra gülümseyerek söylediği şeye hafifçe güldüm.

"Gökalp, abini başıma sarmayacak kadar içeceksin. Tamam mı?" Hevesle hızlı hızlı salladı kafasını.

"Tabi ki, zaten iki tane içince uyuyorum hemencik. Siz merak etmeyin, sizi zor durumda bırakmam." Minik boyalı elleriyle cipse uzanıp aldı, fare gibi orasından burasından kemiriyordu.

İki şişeyi devirdiğinde, kusura bakmasın ama bok uyudu. Salonda koltukların üstüne çıkıp dans mı etmedi, halıya yatıp tavana bakarken gökyüzündeki yıldızlara övgüler mi yağdırmadı. Sabah işe gidecektim ama zor görünüyordu, bu minik gencin içinden çıkan hortum beni de evimi dağıttığı kadar dağıtmıştı.

En son hatırladığım şey salonda bana peçete yağmuru yaparak şarkı söylemesiydi, sonra büyük ihtimalle sızdım heralde.

Sabah olup gözlerimi açtığımda üstümde bir ağırlık vardı, kucağımda oturan bedeni fark etmemle gözlerimin büyümesi bir oldu. Kucağımda kıpırdanıp dururken vücuduma söz geçirmem çok zordu. Demir gibi sertleşen aletim yüzünden utançla gözlerimi yumdum, başka şeyler düşünmeye çalışırken sakin nefesler alıyordum.

Uyandığı zaman yaptığı şey benim iplerimi koparmam için zorlamıştı.

izmaritWhere stories live. Discover now