29.Bölüm: GELECEĞİN ÇAĞRISI

145 21 3
                                    


Merhaba^^  Sessiz bir köşede hikayemize kaldığınız yerden devam edelim✨

Keyifli okumalar minik kabuslarım^^

Bölüme başlamadan önce yıldızı parlatmayı ve satır aralarına çokça yorum yapmayı unutmayın, lütfen.

*

Geleceğin Çağrısı

*

Tan yeli ağarırken gözüme uyku girmeyen bir gecenin daha sabahına ulaşmak üzereydim.

Alacakaranlık Tapınağı'ndan ayrıldığımız günden bu yana kaç gün geçtiğini bilmiyordum. Bir hafta? On gün? Belki de çok daha fazlası... Diyarda her şey yolunda gidiyordu. Nera Adası'ndan sonra güçlerimi bir daha kullanamadığımı saymazsak tabii...

Güçlerim kan kristallerinden çıktığı için üzerimdeki sessizlik laneti kalkmıştı. Yani kim olduğum hakkında rahatça konuşabiliyordum. Aynı zamanda güçlerimle birlikte kalbim zayıflığını yitirmişti. Aryen'le bağımız sürüyordu fakat yanımda olmadığı zamanlar kriz geçirmiyor ya da bayılmıyordum.

Yansıyan Ruhlar Vahası'nda hapsolduğum süre içinde bahar şenlikleri sona ermiş, ruh eşliği ritüeli tamamlanmıştı. Ayas beni unuttuğu için ritüele katılmamıştı çünkü zihnindeki boşluk onu durdurmuştu. Böylelikle ruh eşliğiyle birlikte Ayas'tan da kurtulduğumu düşünüyordum ama yine de sessizliği beni korkutuyordu.

Gökkuşağı Sarayı'nda geçirdiğim günlerde yalnızca iki kez karşılaşmıştık. Birinde koridorda hortlak görmüş gibi yüzüme bakıp kalmıştı. Hiçbir şey konuşmadan tüm yaşananları sorgulayarak geçirdiği dakikaların ardından odasına çekilmişti.

Diğerinde de odama gelip ritüelden nasıl kaçtığımı, evlenme kararı almışken neden hâlâ nişanlı olmadığımızı ve böyle bir şeyin mümkün olmayacağını sayıklayıp durmuştu. Hapsolduğumu bilmediği için yapbozu tamamlayamıyordu adi herif. Tılsım yaptığımdan şüphelense de Giz Kolyesi boynumda olduğu için güçsüz oluşum bu tezini az da olsa çürütmeye yetiyordu.

Kısa sürede öyle çok felaket atlatmıştık ki Ayas'ı dert etmiyordum bile. İkinci karşılaşmamızın üstünden günler geçmişti, belki de artık yakamdan düşmüştü. Sesi soluğu çıkmıyordu.

Gece Kulesi'nde yeni bir günü selamlamak üzereydim. Terasta kollarımı soğuktan ürperen bedenime sarıp aydınlanan ufku izledim. Aryen'in geceleri yanımda olmasına artık ihtiyacım yoktu. Yine de tapınaktan döndüğümden beri geceleri yanıma gelmeye devam ediyor, bazı geceler Gece Kulesi'ndeki odasına yansıyıp gün doğana kadar birlikte kalıyorduk.

Maysa, Gökkuşağı Sarayı'nda büyükbabama da bir oda vermişti. Bu sayede şüpheleri üzerime çekmeden saray dışına rahatça çıkabiliyordum. Büyükbabam kütüphanede sürekli benim için kitap karıştırıyor, güçlerimle ya da eski uygarlıkla ilgili elde ettiği tüm bilgileri not alıp benimle paylaşıyordu.

Bazı günler, gece olmadan buraya gelip Enfer'le dövüş veya büyü talimi yapıyordum. Fiziksel anlamda güçlendiğimi hissetsem de taşların ruhu o günden beri beni terk etmiş gibiydi.

Tüm elementleri ayrı ayrı çalışıyordum fakat hiçbirini kontrol edemiyordum. Ne ufacık bir kıvılcım yakabilmiştim ne de bir damla suya hükmetmeyi becerebilmiştim. Keza diğerleri de aynı şekilde tepkisizdi.

Son zamanlarda iyi gelişen tek bir olay vardı; o da Gece Kulesi'nde Aryen'in hizmetine aldığı Suray'ın doğum yapmasıydı. Ormanda bulup Maysa'dan kaçırdığımız Suray'ın bir peri kızı olmuştu. Minicik bir bebek... Sivri kulaklarıyla öyle sevimliydi ki hayatım boyunca gördüğüm ilk peri bebeği oydu ve dünyanın en güzel şeyiydi.

YOZLAŞMIŞ HARABELERWhere stories live. Discover now