10. Bölüm

72.4K 3K 57
                                    

Gösterişten uzak bu sevimli lokantada yediğimiz yemek son derece huzur verici görünse de yemeğin başında konuşulanları aklımdan söküp atmakta zorlanıyorum. Anlaşma şartlarına bu denli sadık olması ve en başında verdiği sözü tutacak olması aslında beni mutlu etmeli. Ama nedense bir gece önce yaşananlardan sonra bulanıklaşan zihnim bir türlü durulmuyor, gerçek hislerimin netleşmesine olanak sağlamıyor. Belki de tüm mesele gururumdur. Her kadın gibi vazgeçilen değil vazgeçen olmak istiyorum. Vazgeçerken de onun hayatında derin izler bırakarak gittiğimden emin olmak istiyorum. Belki de çok şey istiyorum kim bilir? Elimi çeneme dayayıp başımı denize doğru çeviriyor ve esintinin tatlı okşayışları ile teselli bulmayı diliyorum. İçkinin rahatlatıcı etkisi midir vücuduma tesir eden, yoksa Edith Piaff'ın güzel sesi mi bilmiyorum, ama uzun zamandan beri ilk kez kendimi bu denli keyifli hissediyorum. Bir yılın sonunda biteceğini bile bile onunla burada olmak hoşuma gidiyor. İlk kez olacaklar karşısında korunmasız olduğumu fark edince yüzümde buruk bir tebessüm belirip kayboluyor. Gözlerimi kapatıp derin bir iç çektiğimde beni bir süredir ilgiyle izleyen Serkan nihayet konuşmaya başlıyor. "Bu derin iç çekişin sebebi nedir diye sormaya korkuyorum... Aklın başka bir yerde mi kaldı?" Onun sesiyle kendime gelip gözlerimi açıyor ve şaşkın bir biçimde bakıyorum. "Hayır. Aslına bakarsan son birkaç aydır şu an olduğumdan daha huzurlu oldum mu bilmiyorum. İtiraf etmeliyim bu gece böyle bir yere geleceğimizi tahmin etmemiştim. Yine gösterişli bir mekâna gideriz sanıyordum." "Böylesi daha rahat olur diye düşündüm," diyor imalı bir biçimde tek kaşını kaldırarak. "Dikkatimizi dağıtacak başka kişiler olmadan, sadece ikimiz..." Kendime daha fazla hâkim olamıyorum ve içimdekileri dökmeye başlıyorum. "Biliyor musun bir sene sonra ayrılacağın birini gereğinden fazla sahiplenip, kıskandığını düşünüyorum." Duygularına benden daha fazla hâkim olabildiği bir gerçek. Yüzünden ne düşündüğünü anlamak zor oluyor. "Sonunda ne olacağı fark etmez. Önemli olan şu an benimle evli olduğun gerçeği." "O halde ben uygunsuz bir harekette bulunmadığım sürece aklımda ya da kalbimde kimin olduğu seni ilgilendirmez," dedikten sonra bilinçli olarak üsteliyorum. "Değil mi?" Madem o beni bu kadar kolay gözden çıkarıyor ben de en azından kalbim ona ait değilmiş gibi davranarak gururumdan geriye kalanı kurtarabilirim. Artık geriye ne kaldıysa... "Doğru, ama sen aklındakini de kalbindekini de saklamayı becerebilen biri değilsin. Kendini kolayca ele verdiğin için en iyisi hiç düşünme." Şaka mı bu? Bir an hayatında daha önceden hiçbir kadına âşık olmamış gibi beni tutkuyla kollarına alıp öpen adam oluyor sonra da bir iş sözleşmesinin taraflarından biri olmaktan öte hissetmeyeceğim sözler sarf ediyor. "Sözlerinin hiçbir anlamı ya da mantığı yok. Ne hissedip hissetmeyeceğime sen karar veremezsin!" diyorum hışımla ayağa kalkarken. "Nereye gittiğini sanıyorsun?" Masanın kenarında duran çantamı da alıp gitmeden önce abartılı sayılabilecek bir öfkeyle karşılık veriyorum. "Mahsuru yoksa tuvalete. Görünüşe göre özgürce düşünüp hissedebileceğim tek yer orası!" Bu sözlerimin onu kızdırmaktan çok eğlendirmesi beni daha da çileden çıkarıyor. Tuvalette geçirdiğim uzun sürede gidip gitmeme konusunda içimde bir savaş veriyorum. Onu öylece masada tek başına bırakıp otele dönmek için içimde dayanılmaz bir arzu duyuyorum, ama açıkçası yaşanan onca şeyden sonra nereye kadar kaçabileceğimi de kestiremiyorum. Hiçbir şey olmasa bile onu öfkeden kudurtacağımı düşünerek keyifleniyorum. Nihayet kararımı vermiş tuvaletten çıktığımda kapıda onu bekler vaziyette buluyorum. "Kaçmadığından emin olmak istedim," diyor sırıtarak. Saçlarımı elimin tersi ile omzumdan geri atıp söylenerek yanından geçip gidiyorum. "Hayret bi şey, sen de beni amma çocuk yaptın! Aklımdan bile geçirmedim..." Tamam yalan ama herkes zaman zaman yalan söyler, değil mi? Masaya tekrar oturduğumuzda son bir içki içip kalkmaya karar veriyoruz. Aramızdaki iletişim iyice kopmadan geceyi bitirsek fena olmaz."Buradan sonra bir yere gidecek miyiz?" diyorum gayet sıradan bir biçimde. Karı koca gibi yemek yedikten sonra odamıza beraberce dönme fikri tuhaf geliyor da... Genelde birbirimize türlü türlü hakaretler ettikten sonra ben odaya dönerim, o da geceyi bilmem nerede kiminle geçirir. Yani düne kadar öyleydi... "Efe'lerin yanına gitmeyi düşünmüyorum, ama sen ille de onu görmeden uyuyamam diyorsan o başka..." "Ben bunu kastetmemiştim. Sürekli bana saldırmak zorunda mısın sen?" "Sen fırsat verdiğin müddetçe değerlendirmekten çekinmem." Gözlerimi onun gözlerine dikip kelimelerin üstüne basa basa karşılık veriyorum. "O kadar saldırgansın ki güzel başlayan bir gece sayende kötü bitmek üzere." O da bakışlarını ayırmadan masanın üzerinden elini uzatıp benim elimin üstüne koyduğunda hafifçe ürperiyorum. "Gecenin bittiğini kim söyledi? Hem kim bilir belki ben senin kızgın halini daha çekici buluyorum." Beni çekici bulduğunu itiraf etmesi tuhaf biçimde heyecanlanmama sonra da böyle hissettiğim için utanmama neden oluyor. Yine dayanamayıp aynı meseleye dönüyorum."O halde sadece bir sene evli kalacak olmamız iyi yoksa bütün ömrümü sana kızarak geçirirdim." Yüzünde yamuk bir gülüş beliriyor. "Ve barışarak... unutma ardından gelen barışma asıl tüm bu didişmeleri keyifli kılan." "Hastasın sen biliyor musun? Sırf eğlencesine kavga çıkardığına göre normal olamazsın..."

Not: Seni SevmiyorumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin